11 Nisan 2013 Perşembe

İLİM BÂBINDA MÜLAHAZÂT

İlim, herhangi bir konuda ya da alandaki SÜNNETULLAH'ı keşfedebilmek azmiyle gerçekleştirilen bir cihâddır. 
SÜNNETULLAH ki, Âlemlerin Rabbi olan ALLAH'ımızın varlık âleminin varlığı sürdürebilmesi için koyduğu ölçü, kural ve yasalardır.
Bundan dolayıdır ki ilimle uğraşmak, ilmî çalışmalar yapmak, öncelikle ve özellikle Mü'min Muslimanların işidir, olmak zorundadır!
SÜNNETULLAH'ın keşfedilmesi ancak ve ancak Âlemlerin Rabbi olan ALLAH'ımızın izni ve yardımıyla olur!
Âlemlerin Rabbi olan ALLAH'ımız bu izni ve yardımı, varlık âleminin işleyişini keşfetmeye azmetmiş olan herkese nasîb eder.
Bu nasîb çok büyük bir ilâhî lütuf, çok büyük bir nî'mettir.
Zira henüz Hakk Dîn'e îmân etmemiş olan gâfiller için muhteşem bir hidâyet, Mü'min Muslimanlar için ise îmânı pekiştirip güçlendiren muhteşem bir hamd ve şükür vesîlesidir!
Ne var ki ilimle uğraşan ve henüz Hakk Dîn'e îmân etmemiş olan gâfillerin büyük bir kısmı, bu muhteşem hidâyet vesîlesinden istifâde etmeyi bir türlü başaramazlar! Bu Âlemlerin Rabbi olan ALLAH'ımızın izni ve yardımı olmaksızın asla gerçekleştiremeyecekleri bir keşfi, önce kendi nefslerinden bilirler, sonra da onlara bu keşfi yapabilmenin teknik ya da mâlî altyapısını sağlamış olan kurum ya da kişilere mal ederler! Bu biliş ve mal ediş İblîs Mantığı'nın bir sonucudur: kendi içinde tutarlı, doğru ve dolayısıyla da geçerli ve iknâ edici ama Hakk ve Hakîkat açısından tamamen sapkın! O İblîs ki "Rabbim!" diye hitâb etmeyi pekâlâ bildiği Âlemlerin Rabbi olan ALLAH'ımızın tasarlayıp yarattığı, sonra da nefesinden üflediği insana secde etmesi emrini kendince "kendi içinde tutarlı, doğru ve dolayısıyla da geçerli ve iknâ edici" bir mantıkla reddetmiştir (bak.: 2 el-Baqara 34; 7 el-A'râf 11-13; 15 el-Hicr 29-34; 17 el-İsrâ 61-62; 18 el-Kehf 50; 20 TâHâ 116; 38 Sâd 72-76)!
Böylece bu biliş ve mal ediş Hakk ve Hakîkat eri olabilmenin önündeki başta gelen en büyük engel olan kibiri tetikler ve besler!

İlmî bir keşif ya da çalışma insanlığa fayda veren, onu geliştiren sonuçlar ortaya koysalar da, bunlar, "sâlih amel"den sayılmaz, sayılamazlar kanaat-i âcizânemce! Zira bir "amel"in, yani, "bilerek-isteyerek, kasıtlı olarak yapılıp-edilen bir iş"in, "sâlih" olabilmesinin ön şartı Hakk ve Hakîkat'e, Hakk Dîn'e îmândır!
Bir başka deyişle "sâlih amel" ancak Mü'min Muslimanların kârıdır!
Deyim yerindeyse, "Hakk Dîn'e Îmân Destekli" olmayan her iş/amel, ne kadar değerli, önemli ve de faydalı görünüyor olursa olsun, Huzûr-u İlâhî'de "boş"a çıkacak, "boş" hükmünde olacaktır! Birçok mubârek âyet-i kerîmede geçen (sözgelimi: 5 el-Mâ'ide 5; 6 el-En'âm 88; 47 Muhammed 32 ve ilâ âhir...) ve genellikle "boşa gitmek" şeklinde meâllendirmeye çalışılan ha-be-ta kökünden gelen kelime, "Öncelikle ve özellikle sağlıksız ve/veya yanlış beslenme yüzünden bir hayvanın midesinde ve bağırsaklarında meydâna gelip onu şişiren ve kimi zaman çatlayarak ölmesine yol açan mide ya da bağırsak gazı" manâsına gelmektedir [Paret]. Yani, hayvanın karnı şiş olduğundan görünüşte besili olduğu izlenimini/yanılgısını uyandırmaktadır. Oysa bu izlenime/yanılgıya yol açan, bir süre sonra o hayvanın çatlayıp ölmesine yol açabilecek olan gazdır; bir başka deyişle, aslında hayvanın, deyim yerindeyse, "içi boş"tur! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İzleyiciler