24 Şubat 2015 Salı

MİNHAC TV - AÇIK YOL SOHBETİ





VAHYİN İKİNCİ YILI

Mubârek 'Abese sûresi


عَبَسَ وَتَوَلّٰى

80 ‘ABESE 1 YÜZÜNÜ BURUŞTURDU GÖNLÜ DARALMIŞÇASINA KAŞLARINI ÇATARAK VE UZAKLAŞTI,

اَنْ جَاءَهُ الْاَعْمٰى

80 ‘Abese 2 GELDİ ONA O KÖR ADAM DİYE!

وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى

80 ‘Abese 3 Ve ne idrâk ettirebilir sana: belki de o arınacaktı!

Ve ne idrâk ettirebilir sana/bu bağlamda: sen nerden bilebilirsin ki, belki de o arınacaktı!

Ve sen nerden bilebilirsin: belki de merâk ettiği konu hakkındaki Hakk ve Hakîkat’i öğrenip bâtıldan ve kuşkularından arınacaktı!

اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰى

80 ‘Abese 4 Ya da zikredecek; artık fayda verecekti ona o zikr!

Ya da zikredecek/zihninde her an diri tutmak üzere hatırlayacak; artık fayda verecekti ona o zikr/zihinde her an diri tutularak hatırlanacak o ders, o uyarı!

Ya da öğrendiği Hakk ve Hakîkat bilgisini üzerinde durarak onu  zihninde her an diri tutmak üzere hatırlayacak ve zihinde her an diri tutularak hatırlanacak o ders, o uyarı ona fayda verecekti!


اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰى

80 ‘Abese 5 Ammâ kim ki kendi-kendine yeterli olduğunu iddia eder...


فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰى

80 ‘Abese 6 ...artık sen ona ilgi gösterdin!

Ama sen her konuda kendi-kendine yeterli olduğunu iddia edene ilgi gösterdin!

وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰى

80 ‘Abese 7 Ve/Andolsun ki, değildir senin üzerine onun arınamaması!

Ve andolsun ki, onun arınamaması senin üzerine kalmış bir sorumluluk değildir!


وَاَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعٰى

80 ‘Abese 8 Ve ammâ, sana gelen büyük bir istekle...

وَهُوَ يَخْشٰى

80 ‘Abese 9  Andolsun ki, o haşyet duydu!

Andolsun ki, o haşyet/yalnızca ALLAH karşısında duyulması gereken ve O’nun sınırsız kudret ve azametini hakkıyla kavramış olmaktan kaynaklanan saygı ve hayranlık dolu o çok büyük korkuyu duydu!

Ve sana büyük bir istekle gelen kişi, andolsun ki, o yalnızca ALLAH karşısında duyulması gereken ve O’nun sınırsız kudret ve azametini hakkıyla kavramış olmaktan kaynaklanan saygı ve hayranlık dolu o çok büyük korkuyu duyuyordu!

فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰى

80 ‘Abese 10 Artık sen ondan başka yere çevirdin dikkatini!

Ne var ki sen dikkatini ondan başka yere çevirdin!

كَلَّا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌ

80 ‘Abese 11 Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki,  o bir tezkîredir!

Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki,  o bir tezkîredir/zihinde her an diri tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatan bir vâsıtadır!

Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki,  o, yani, mubârek Kur’ân, zihinde her an diri tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatan bir vâsıtadır!


فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ

80 ‘Abese 12 Artık kim isterse zikretsin onu

Artık kim isterse zikretsin/zihninde her an diri tutmak üzere hatırlasın onu

فٖى صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ

80 ‘Abese 13 bir suhûfta kerîm hâle getirilmiş,

bir suhûfta/yazılı belgelerde kerîm hâle getirilmiş/cömert bir yüceltici üstünlük verilmiş,

مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ

80 ‘Abese 14 yüceltilmiş, tertemiz hâle getirilmiş,


بِاَيْدٖى سَفَرَةٍ

80 ‘Abese 15 elleriyle elçilerin,

elleriyle üstü kapalı kalmış ya da bırakılmış konuları ortaya çıkartıp açıklığa kavuşturarak, insanların arasında çıkmış olan çatışmaları gidermekle görevli elçilerin,


كِرَامٍ بَرَرَةٍ

80 ‘Abese 16 seçkin, erdemli!

Artık seçkin, yüceltici bir üstünlük sâhibi ve eksiksiz sadâkatlerinden dolayı çok yüksek seviyede erdemli olan, üstü kapalı kalmış ya da bırakılmış konuları ortaya çıkartıp açıklığa kavuşturarak, insanların arasında çıkmış olan çatışmaları gidermekle görevli elçilerin vâsıtasıyla ulaştırılıp, yazılı belgelerde cömert bir yüceltici üstünlük verilmiş ve insan eliyle yapılmış ve yapılacak her türlü saptırmadan arındırılıp tertemiz hâle getirilmiş vahyin, yani, mubârek Kur’ân’ın bildirdiklerini kim isterse zihninde her an diri tutarak hatırlasın!

قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَا اَكْفَرَهُ

80 ‘Abese 17 Öldürülesice insan! Ne kadar da nankör o!

Yazıklar olsun o insana! Ne kadar da nankör, kıymetbilmez o, nasıl da üzerini örterek gizliyor hem kendinden, hem de başkalarından Hakk ve Hakîkat’i!

مِنْ اَىِّ شَیْءٍ خَلَقَهُ

80 ‘Abese 18 Hangi şeyden tasarlayıp yarattı onu ALLAH?

Hâlbuki ALLAH onu “ne”den tasarlayıp yarattı, hiç düşünmüyor mu?


مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ

80 ‘Abese 19 Bir nutfeden tasarlayıp yarattı onu; artık takdîr etti onu!

Bir nutfeden/sâf bir su olan erkeğin döl suyundan tasarlayıp yarattı onu; artık takdîr etti/bir ölçü koyarak belirledi onu!

ALLAH insanı sâf bir su olan erkeğin döl suyundan tasarlayıp yarattı sonra da bir ölçü koyarak belirledi onun hayatını!

ثُمَّ السَّبٖيلَ يَسَّرَهُ

80 ‘Abese 20 Sonra o kolaylıklarla dolu yolu kolaylaştırdı ona!

Sonra insanı yaradılış amacının nihâî hedefine götürecek olan o kolaylıklarla dolu yolu ona kolaylaştırdı !

ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُ
80 ‘Abese 21 Sonra vefât ettirdi onu; artık kabre koydu onu!

Sonra vefât ettirdi onu ve bir hayvan leşi gibi ortada bırakılmayıp toprağa verilmesini sağladı!

ثُمَّ اِذَا شَاءَ اَنْشَرَهُ

80 ‘Abese 22 Sonra, istediği zaman neşreder onu!

Sonra, istediği zaman neşreder/bu bağlamda: diriltir onu!

Sonra, istediği zaman onu yeniden diriltir!

كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا اَمَرَهُ

80 ‘Abese 23 Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Henüz, artık değiştirilmesi mümkün olmayan nihâî bir hüküm olarak uygulamadı ona ne emrettiyse onu!

Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! İnsan henüz kendisine ALLAH tarafından emredilmiş olanları artık değiştirilmesi mümkün olmayan nihâî bir hüküm olarak uygulamadı!


فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِهٖ

80 ‘Abese 24 Artık kesinlikle nazar etsin insan, besinlerine:

Artık kesinlikle nazar etsin/iyice idrâk etmek üzere araştırarak dikkatle baksın insan, besinlerine:

İnsan besinlerine iyice idrâk etmek üzere araştırarak dikkatle bir baksın:

اَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا

80 ‘Abese 25 Şu kesin bir gerçek ki Biz, yukarıdan aşağıya döküp akıttık o suyu, yukarıdan aşağıya dökülüp akmasını sağlayarak!

Şu kesin bir gerçek ki Biz, yağmurun yağmasını sağladık!

ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقًّا

80 ‘Abese 26 Sonra parça parça yarıp ayırdık o arzı, parça parça yarılıp ayrılmasını sağlayarak!

Sonra yeryüzüne o yağmur sularını kabûl edecek bir nitelik verdik!


فَاَنْبَتْنَا فٖيهَا حَبًّا

80 ‘Abese 27 Artık bitkilenmesini sağladık onun tahıl taneleriyle,


وَعِنَبًا وَقَضْبًا

80 ‘Abese 28 ve üzümlerle ve yoncalarla,

وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا

80 ‘Abese 29 ve zeytinlerle ve hurma ağaçlarıyla,

Böylece onun tahıl taneleriyle ve üzüm türleri, yenebilir körpe ot türleri ve zeytin türleri ve hurma ağaçları – bir başka deyişle, adı geçenlerin simgelediği ve her biri değerli besinler olan çeşitli ürünlerle bitkilenmesini sağladık,

وَحَدَائِقَ غُلْبًا

80 ‘Abese 30 ve sulak arâzîlerle, bitki örtüsü kalın,

ve etrâfı çevrili sulak arâzîlerle, bitki örtüsü kalın,


وَفَاكِهَةً وَاَبًّا

80 ‘Abese 31 meyvelerle ve biçilmeye/otlatmaya hazır otlaklarla,

zevk verip mutlu kılan meyvelerle ve biçilmeye/otlatmaya hazır otlaklarla,

ve bitki örtüsü güçlü ve sık olan etrâfı çevrili ve zevk verip mutlu kılan meyvelerin yetiştirilebildiği sulak arâzîler, bahçeler kurulabilmesini ve sağladık biçilmeye hazır otlaklar bahşettik.

مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْ


80 ‘Abese 32 Bir metâ' sizin için ve o hayvanlarınız için.

Bir metâ’/kullanımından belli bir süre için faydalanılan bir şey sizin için ve o nî’met olarak bahşedilmiş sığır, koyun ve deve türünden evcil hayvanlarınız için.

Bütün bunları hem sizin, hem de size nî’met olarak bahşedilmiş sığır, koyun ve deve türünden evcil hayvanlarınız için kullanımından belli bir süre için faydalanılan bir kaynak kıldık!


فَاِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ

80 ‘Abese 33 Artık geldiği zaman o şiddetli ses,

يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخٖيهِ

80 ‘Abese 34 o gün firâr eder kardeşinden,

وَاُمِّهٖ وَاَبٖيهِ

80 ‘Abese 35 ve annesinden ve babasından,

وَصَاحِبَتِهٖ وَبَنٖيهِ
80 ‘Abese 36 ve yanından hiç ayrılmayan eşinden ve oğullarından!

Ama kıyâmetin kopuşunu haber veren o şiddetli ses işitildiği zaman insan, kardeşini, annesini, babasını, yanında hiç ayrılmayan eşini ve oğullar ifâdesinin temsîl ettiği çocuklarını ortada bırakıp kaçar!

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَاْنٌ يُغْنٖيهِ

80 ‘Abese 37 Her kişinin onlardan, o gün çok büyük, çok önemli bir uğraşısı var, yeterli olan kendisine!

O gün herkesin kendini kurtarma derdi hakkettikleri doğrultusunda yeterli, ama başka biri ya da başka birşeyle ilgilenemeyecek kadar yoğun olur!

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ

80 ‘Abese 38 Birtakım yüzler o gün pırıl pırıl ışıldar,

ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ

80 ‘Abese 39 güleçtir, müjdelenmiştir!

وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ

80 ‘Abese 40 Ve birtakım yüzler ki, o gün üzerlerinde toz-toprak var,

تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ

80 ‘Abese 41 zorla sarıp bürür onları bir isli kararma!

اُولٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ

80 ‘Abese 42 İşte bunlar o kefere, o fâcirler!

İşte bunlar o kefere/Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendinden hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar, o fâcirler/Hakk Dîn’e uygun yaşama gayretinin koruyucu örtüsünü yırtarak günahkârlığa açılmayı sürdürenler!

İşte bunlar o Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendinden hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar ve o Hakk Dîn’e uygun yaşama gayretinin koruyucu örtüsünü yırtarak günahkârlığa açılmayı sürdürenler güruhudur!


MİNHAC TV - AÇIK YOL SOHBETİ





VAHYİN İKİNCİ YILI

Mubârek el-Fecr sûresi 1-14 ve 27-30
Mubârek el-İnşiqâq sûresi



وَالْفَجْرِ

89 EL-FECR 1 ANDOLSUN O FECRE!

وَلَيَالٍ عَشْرٍ

89 el-Fecr 2 Ve/Andolsun o on geceye!


وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ

89 el-Fecr 3 Ve/Andolsun o Çift Olan’a ve  O Tek Olan’a!


وَالَّيْلِ اِذَا يَسْرِ

89 el-Fecr 4 Ve/Andolsun o geceye - yürüyüp gittiği zaman!

İşte ufkun güneşin ilk ışıklarıyla kızarmaya başladığı o tan vaktinin; ve vahyin inişiyle bağlantılı olan o on gecenin; ve varlık âleminde bütün yaratılmışları nitelik olarak temsîl eden o Çift Olan’ın ve onların tamamının yegâne yaratıcısı olan ALLAH’ı temsîl eden O Tek Olan’ın; ve yürüyüp gittiği, sona erdiği zaman o gecenin üzerine yemin ederek dikkatini çekiyorum senin ki, düşünesin bununla hangi Hakîkat’e işâret ettiğim üzerinde!

هَلْ فٖى ذٰلِكَ قَسَمٌ لِذٖى حِجْرٍ

89 el-Fecr 5 Yok mu bunda bir kasem, taş gibi sağlam bir akıl sâhibi için?

Yok mu bunda bir kasem/üzerine yemîn edildiği için delil hükmünde olan bir şey, taş gibi sağlam bir akıl sâhibi için?

Bunda sağlam bir akla sâhip olan kişi için kendi payına düşen, üzerine yemîn edildiği için delil hükmünde olan bir şey yok mu?

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ

89 el-Fecr 6 Görmedin mi nasıl edip eyledi Rabbin ‘Âd ile?

Rabbinin ‘Âd  kavmini ne hâle getirdiğinden haberin yok mu?

اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ

89 el-Fecr 7 İrem’e, sâhibi o sütunların?

Muhteşem bir mîmârîye sâhib olan o İrem ülkesine?

اَلَّتٖى لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِى الْبِلَادِ

89 el-Fecr 8 O ki, yoktu tasarlanıp meydâna getirilmiş misli onun o beldelerde!

O ki, yoktu tasarlanıp meydâna getirilmiş misli/eşdeğer benzeri onun o beldelerde!

O ülke ki, çevresindeki beldelerde tasarlanıp meydâna getirilmiş başka bir eşdeğer benzeri yoktu!


وَثَمُودَ الَّذٖينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ

89 el-Fecr 9 Ve/Andolsun ki, Semûd’a... Onlar ki, oydu o sert taşları o vâdîde?

Ve o vâdîde, o sert taşları, kayaları oyarak şehir kurmuş olan Semûd kavmini ne hâle getirdiğinden de haberin yok mu?

وَفِرْعَوْنَ ذِى الْاَوْتَادِ

89 el-Fecr 10 Ve/Andolsun ki, firavuna, sâhibi o kakılmış kazıkların?

Ve o kakılmış kazıklar üzerine kurulmuş şehirlerin sâhibi olan, ALLAH’a isyân eden zâlim ve doymak bilmez sömürgen bir zihniyetin kurduğu her türlü hâkimiyeti temsîl eden firavunu?

اَلَّذٖينَ طَغَوْا فِى الْبِلَادِ

89 el-Fecr 11 Onlar ki, tuğyân etti o beldelerde!

Onlar ki, tuğyân etti /her türlü sınırı aşan bir azgınlık sergiledi o beldelerde!

O firavun zihniyetinin yandaşları, destekçileri ve ortakları her türlü sınırı aşan bir azgınlık sergiledi o beldelerde!

فَاَكْثَرُوا فٖيهَا الْفَسَادَ

89 el-Fecr 12 Artık çoğalttılar orada o fesâdı!

Artık çoğalttılar orada o fesâdı/yozlaşmanın her türlüsünü!

Orada yozlaşmanın her türlüsünü çoğalttılar!

فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ
89 el-Fecr 13 Artık yağdırdı üzerine onların Rabbin bir azâb kırbacı!

Rabbin de bu tavırlarını sürdürmelerinden dolayı onların üzerine bir azâb kırbacı yağdırdı!

اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ

89 el-Fecr 14 Şu kesin bir gerçek ki Rabbin, kesinlikle bekleyerek gözlemededir!

Şu kesin bir gerçek ki Rabbin, kullarının yapıp-ettiklerini, vahyin hükümleri doğrultusunda kendilerini düzeltme yolunda bir çaba göstermelerini kesinlikle bekleyerek gözlemededir!
..................................................................................................................................

يَا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

89 el-Fecr 27 Ey nefs-i mutma’inne/itminan bulmuş nefs!

Ey nefs-i mutma’inne/itminan bulmuş/tatmîn olup, huzûr dolu bir rahata ermiş nefs!

Ey o tatmîn olup, huzûr dolu bir rahata ermiş olan saygıdeğer nefs!

اِرْجِعٖى اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً

89 el-Fecr 28 Geri dön Rabbine doğru, râzı ederek râzı olmuş hâlde!

Başlangıç yaptığın yere/ortama geri dön Rabbine doğru, râzı ederek/bu bağlamda: ALLAH’ın hoşnutluğunu kazanmış olarak râzı olmuş hâlde/hiç eksiği olmayan, fazlasını da asla aratmayan, dolayısıyla tam ve dengeli bir tatmin sağlayan mutluluk içinde!

Rabbine doğru, yâni, başlangıçta bulunduğun yere/ortama, O’nun hoşnutluğunu kazanmış olarak ve bundan dolayı da sana bahşettiği mükâfattan dolayı hiç eksiği olmayan, fazlasını da asla aratmayan, dolayısıyla tam ve dengeli bir tatmin sağlayan mutluluk içinde geri dön!


فَادْخُلٖى فٖى عِبَادٖی

89 el-Fecr 29 Artık dâhil ol, içine kullarımın!

Artık katıl aralarına seninle aynı konumda olan kullarımın!

وَادْخُلٖى جَنَّتٖی

89 el-Fecr 30 Ve dâhil ol Cennet’ime!

Ve dâhil ol/gir “İlâhî Hasbahçe” olan Cennet’ime!

Ve “İlâhî Hasbahçe” olan Cennet’ime gir!

اِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ
84 EL-İNŞİQÂQ 1 O SEMÂ ORTASINDAN YARILIP İKİYE AYRILDIĞI ZAMAN,

O semâ/gök ortasından yarılıp ikiye ayrıldığı zaman,

وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

84 el-İnşiqâq 2 ve/andolsun, kulak verdiğinde Rabbine ve Hakk Gereği yerine geldiğinde,

وَاِذَا الْاَرْضُ مُدَّتْ

84 el-İnşiqâq 3 ve/andolsun, o arz uzatıldığı zaman,

ve/andolsun, o arz/yeryüzü uzatıldığı/bu bağlamda: esnetilerek şeklini değiştirdiği zaman,

وَاَلْقَتْ مَا فٖيهَا وَتَخَلَّتْ

84 el-İnşiqâq 4 ve/andolsun, yüzyüze getirmek üzere fırlatıp attığı zaman ne varsa içinde ve tahliye olduğunda/boşaldığında,

ve/andolsun, yüzyüze getirmek üzere fırlatıp attığı zaman ne varsa içinde ve tahliye olduğunda/boşaldığında,


وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

84 el-İnşiqâq 5 ve/andolsun, kulak verdiğinde Rabbine ve Hakk Gereği yerine geldiğinde,

يَا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ اِنَّكَ كَادِحٌ اِلٰى رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاقٖيهِ

84 el-İnşiqâq 6 ey insanlık ailesinin mensûbu, şu kesin bir gerçek ki, sen yoğun bir çabayla, güçlüğe, sıkıntıya, yorgunluğa, bitkinliğe katlanansın Rabbine doğru, yoğun bir çabayala, güçlüğe, sıkıntıya, yorgunluğa, bitkinliğe katlanarak - artık kavuşacaksın O'na!

Ey insanlık ailesinin mensûbu, sen ki, Rabbine doğru ilerlerken yoğun bir çabayla, her türlü güçlüğe, sıkıntıya, yorgunluğa, bitkinliğe katlandın, şu kesin bir gerçek ki, gök ortasından yarılıp ikiye ayrıldığı, dolayısıyla da her şey açıklığa kavuştuğu zaman ve Rabbine kulak verdiği, yâni, emrini işitip ona uyduğu, boyun eğdiği zaman ve böyleyece Hakk Gereği yerine geldiği zaman ve yeryüzü de esnetilerek şeklini değiştirdiği zaman ve  içinde barındırdıklarını sizinle yüzyüze getirmek üzere fırlatıp attığı ve böylece artık boşaldığı zaman ve Rabbine kulak verdiği, yani, emrini işitip ona uyduğu, boyun eğdiği zaman ve Hakk Gereği yerine geldiği zaman - artık O'na kavuşacaksın!

فَاَمَّا مَنْ اُوتِىَ كِتَابَهُ بِيَمٖينِهٖ

84 el-İnşiqâq 7 Artık ammâ kime verilirse kitâbı sağından,

Artık ammâ kime verilirse kitâbı/bu bağlamda: kayda geçirilmiş sicili sağından,

فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسٖيرًا

84 el-İnşiqâq 8 artık zamanı geldiğinde hesaba çekilir kolay bir hesapla

وَيَنْقَلِبُ اِلٰى اَهْلِهٖ مَسْرُورًا

84 el-İnşiqâq 9 ve/andolsun ki, döner ehline doğru sevinçli olarak!

ve/andolsun ki, döner ehline doğru /bu bağlamda: aile mensuplarının, kendisiyle aynı îmândan kaynaklanan aynı hayat kavrayışında ve o hayatı o doğrultuda yaşayışta biraraya gelmiş olanların yanına sevinçli olarak!

Artık haklarında tutulmuş olan kayıtlar, sicililleri sağlarından verilenler zamanı geldiğinde kolay bir hesapla hesaba çekilirler ve  sevinç içinde aile mensublarının, kendileriyle aynı îmândan kaynaklanan aynı hayat kavrayışında ve o hayatı o doğrultuda yaşayışta biraraya gelmiş olanların yanına dönerler!

وَاَمَّا مَنْ اُوتِىَ كِتَابَهُ وَرَاءَ ظَهْرِهٖ

84 el-İnşiqâq 10 Ve ammâ kime verilirse kitâbı arkasından sırtının,

Ve ammâ kime verilirse kitâbı/bu bağlamda: kayda geçirilmiş sicili arkasından sırtının,

فَسَوْفَ يَدْعُوا ثُبُورًا
84 el-İnşiqâq 11 artık zamanı geldiğinde duâ eder yok olup gitmek için!

وَيَصْلٰى سَعٖيرًا

84 el-İnşiqâq 12 Ve yakıcılığına/kavuruculuğuna katlanır harlanıp alevlendirilmiş bir ateşin!

Ama haklarında tutulmuş olan kayıtlar, sicililleri sırtlarının arkasından verilenler zamanı geldiğinde zamanı geldiğinde tamamiyle yok olup gitmek için yakarırlar! Ne var ki, harlanıp alevlendirilmiş bir ateşin yakıcılığına/kavuruculuğuna katlanmak zorunda kalırlar!

اِنَّهُ كَانَ فٖى اَهْلِهٖ مَسْرُورًا

84 el-İnşiqâq 13 Şu kesin bir gerçek ki, o, ehli içinde hep olageldi sevinçli!

Şu kesin bir gerçek ki, o, ehli/aile mensubları, kendisiyle aynı yaklaşımdan kaynaklanan aynı hayat kavrayışında ve o hayatı o doğrultuda yaşayışta biraraya gelmiş olanların içinde hep olageldi sevinçli!

اِنَّهُ ظَنَّ اَنْ لَنْ يَحُورَ

84 el-İnşiqâq 14 Şu kesin bir gerçek ki, o, zannetti ki hiçbir zaman çokluktan yokluğa dönmeyecek!

Şu kesin bir gerçek ki, o, hiçbir zaman çokluktan yokluğa dönmeyeceğini zannederek, aile mensubları, kendisiyle aynı yaklaşımdan kaynaklanan aynı hayat kavrayışında ve o hayatı o doğrultuda yaşayışta biraraya gelmiş olanların içinde hep kaygısız, umursamaz bir hayat sürdü!


بَلٰى اِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِهٖ بَصٖيرًا

84 el-İnşiqâq 15 Evet, kesinlikle! Şu kesin bir gerçek ki, Rabbi onu hep göregelmiştir!

Evet, kesinlikle! Şu kesin bir gerçek ki, Rabbi onun davranışlarını, tutumunu hep özüne nüfuz ederek, nitelik olarak derinliğine, nicelik olarak tüm ayrıntı ve cüzleriyle ve bunun için zaman, mekân ve âlete muhtâc olmaksızın göregelmiştir!

فَلَا اُقْسِمُ بِالشَّفَقِ

84 el-İnşiqâq 16 Ama hayır, artık asla bundan ötesi yok! Yemîn ediyorum o şafağa/akşamın alacakaranlığına!

Ama hayır, artık asla bundan ötesi yok! Akşamın alacakaranlığının üzerine yemîn ederek bundan sonra söyleyeceklerimin büyük önemine dikkatini çekerim!

وَالَّيْلِ وَمَا وَسَقَ

84 el-İnşiqâq 17 Andolsun o geceye ve ne varsa dağılmış hâldeyken toplayıp bir araya getirdiğine!

وَالْقَمَرِ اِذَا اتَّسَقَ

84 el-İnşiqâq 18 Andolsun o aya - toplanıp bir araya geldiği zaman!

İşte, gecenin ve dağılmış hâldeyken toplayıp bir araya getirdiği herşeyin ve ayın dolunaya dönüştüğü zamanın üzerine yemin ederek dikkatini çekiyorum senin ki, düşünesin bununla hangi Hakîkat’e işâret ettiğim üzerinde!


لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَنْ طَبَقٍ

84 el-İnşiqâq 19 Kesinlikle bindirilirsiniz tabakadan tabakaya!

Kesinlikle birbiriyle tam bir uyum içinde olan aşamalardan geçirilirsiniz!

  
فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

84 el-İnşiqâq 20 Artık ne oluyor ki onlara da asla îmân etmiyorlar?

Artık onlara ne oluyor ki, de vahyin bildirdiği Hakk ve Hakîkat’e asla îmân etmiyorlar?


وَاِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْاٰنُ لَا يَسْجُدُونَ

84 el-İnşiqâq 21 Ve kıraat edildiği zaman onlara o Kur’ân, asla secde etmiyorlar?

Ve kıraat edildiği/iyice anlaşılıp bir bilinç oluşturabilmesi için zihinlere nakşolunmak üzere okunduğu/duyurulduğu zaman onlara o Kur’ân, asla secde etmiyorlar?

Ve Kur’ân onlara, onu  iyice anlayıp bir bilinç oluşturabilmeleri için zihinlerine nakşetsinler diye okunup bildirildiği zaman, asla secde etmiyorlar, yani, ona hakettiği yüksek saygıyı gösterip, onun bildirdiklerine boyun eğdiklerini ortaya koymuyorlar?


بَلِ الَّذٖينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَ

84 el-İnşiqâq 22 Hayır, tam tersi! Küfrü bir hayat tarzı hâline getirmiş olanlar ısrarla yalanlıyorlar!

Hayır, tam tersi! Hakk ve Hakkîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendilerinden hem de başkalarından gizlemeyi bir hayat tarzı hâline getirmiş olanlar, Kur’ân onlara, onu  iyice anlayıp bir bilinç oluşturabilmeleri için zihinlerine nakşetsinler diye okunup bildirildiği zaman, ona hakettiği yüksek saygıyı gösterip, onun bildirdiklerine boyun eğmek yerine, vahyin bildiridiklerini ısrarla yalanlıyorlar!

وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَ

84 el-İnşiqâq 23 Andolsun ki, ALLAH biliyor ne varsa içlerinde biriktirip tuttuklarını!

Andolsun ki, ALLAH onların içlerinde biriktirip tuttukları herşeyi bilir, biliyor!

فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ

84 el-İnşiqâq 24 Artık müjdele onları bir azâb ile, elîm!

Artık sen onlara, bu tavır ve tutumlarından dolayı çok acı verici bir azâb göreceklerinin müjdesini ver!


اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ

84 el-İnşiqâq 25 İllâ/Ancak îmân etmiş olanlar ve bilerek, isteyerek yapıp-edenler o sâlihâtı hâriç! Onlar için bir ecir var bitmez-tükenmez!

İllâ/Ancak Hakk Dîn’e îmân etmiş ve Hakk Dîn’e îmânlarının gereğince yaşamayı bir hayat tarzı ve ilkesi hâline getirmiş olanlar ve bilerek, isteyerek yapıp-edenler o sâlihâtı hâriç! Onlar için bir ecir var bitmez-tükenmez!

Ancak Hakk Dîn’e îmân etmiş ve Hakk Dîn’e îmânlarının gereğince yaşamayı bir hayat tarzı ve ilkesi hâline getirmiş olanlar ve bilerek, isteyerek yapıp-edenler Hakk Dîn’e îmânın gereği olan geliştirici ve ıslâh edici işleri gerçekleştirenler o çok acı verici azâba katlanmak zorunda kalmayacaklar! Onlar için sergiledikleri tavır ve tutum karşılığında elde edilmiş bitmez-tükenmez bir kazanç var!

İzleyiciler