VAHYİN İKİNCİ YILI
Mubârek 'Abese sûresi
عَبَسَ وَتَوَلّٰى
80 ‘ABESE 1 YÜZÜNÜ BURUŞTURDU GÖNLÜ DARALMIŞÇASINA KAŞLARINI ÇATARAK VE UZAKLAŞTI,
اَنْ جَاءَهُ الْاَعْمٰى
80 ‘Abese 2 GELDİ ONA O KÖR ADAM DİYE!
وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى
80 ‘Abese 3 Ve ne idrâk ettirebilir sana: belki de o arınacaktı!
Ve
ne idrâk ettirebilir sana/bu bağlamda: sen nerden
bilebilirsin ki,
belki de o arınacaktı!
Ve sen nerden
bilebilirsin: belki de merâk ettiği konu hakkındaki Hakk ve Hakîkat’i öğrenip
bâtıldan ve kuşkularından arınacaktı!
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰى
80 ‘Abese 4 Ya da zikredecek; artık fayda verecekti ona o zikr!
Ya
da zikredecek/zihninde her an diri tutmak üzere
hatırlayacak;
artık fayda verecekti ona o zikr/zihinde
her an diri tutularak hatırlanacak o ders, o uyarı!
Ya da öğrendiği Hakk ve Hakîkat bilgisini üzerinde durarak onu zihninde her an diri tutmak üzere
hatırlayacak ve zihinde her an diri tutularak hatırlanacak o ders, o uyarı ona
fayda verecekti!
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰى
80 ‘Abese 5 Ammâ kim ki kendi-kendine yeterli olduğunu iddia eder...
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰى
80 ‘Abese 6 ...artık sen ona ilgi gösterdin!
Ama sen her konuda
kendi-kendine yeterli olduğunu iddia edene ilgi gösterdin!
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰى
80 ‘Abese 7 Ve/Andolsun ki, değildir senin üzerine onun
arınamaması!
Ve andolsun ki, onun
arınamaması senin üzerine kalmış bir sorumluluk değildir!
وَاَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعٰى
80 ‘Abese 8 Ve ammâ, sana gelen büyük bir istekle...
وَهُوَ يَخْشٰى
80 ‘Abese 9 Andolsun ki, o haşyet duydu!
Andolsun
ki, o haşyet/yalnızca ALLAH karşısında
duyulması gereken ve O’nun sınırsız kudret ve azametini hakkıyla kavramış
olmaktan kaynaklanan saygı ve hayranlık dolu o çok büyük korkuyu duydu!
Ve sana büyük bir
istekle gelen kişi, andolsun ki, o yalnızca ALLAH karşısında duyulması gereken
ve O’nun sınırsız kudret ve azametini hakkıyla kavramış olmaktan kaynaklanan
saygı ve hayranlık dolu o çok büyük korkuyu duyuyordu!
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰى
80 ‘Abese 10 Artık sen ondan başka yere çevirdin dikkatini!
Ne var ki sen dikkatini ondan başka yere
çevirdin!
كَلَّا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌ
80 ‘Abese 11 Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu
kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki,
o bir
tezkîredir!
Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki,
o bir tezkîredir/zihinde her
an diri tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatan bir vâsıtadır!
Hayır! Siz öyle
zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki, o, yani, mubârek Kur’ân, zihinde her an diri
tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatan bir vâsıtadır!
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ
80 ‘Abese 12 Artık kim isterse zikretsin onu
Artık
kim isterse zikretsin/zihninde her an diri
tutmak üzere hatırlasın onu
فٖى صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ
80 ‘Abese 13 bir
suhûfta kerîm hâle
getirilmiş,
bir
suhûfta/yazılı belgelerde kerîm hâle getirilmiş/cömert bir yüceltici üstünlük verilmiş,
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ
80 ‘Abese 14 yüceltilmiş, tertemiz hâle getirilmiş,
بِاَيْدٖى سَفَرَةٍ
80 ‘Abese 15 elleriyle elçilerin,
elleriyle
üstü kapalı kalmış ya da bırakılmış konuları ortaya çıkartıp
açıklığa kavuşturarak, insanların arasında çıkmış olan çatışmaları gidermekle
görevli elçilerin,
كِرَامٍ بَرَرَةٍ
80 ‘Abese 16 seçkin, erdemli!
Artık seçkin,
yüceltici bir üstünlük sâhibi ve eksiksiz sadâkatlerinden dolayı çok yüksek
seviyede erdemli olan, üstü kapalı kalmış ya da bırakılmış konuları ortaya çıkartıp
açıklığa kavuşturarak, insanların arasında çıkmış olan çatışmaları gidermekle
görevli elçilerin vâsıtasıyla
ulaştırılıp, yazılı belgelerde cömert bir yüceltici üstünlük verilmiş ve insan
eliyle yapılmış ve yapılacak her türlü saptırmadan arındırılıp tertemiz hâle
getirilmiş vahyin, yani, mubârek Kur’ân’ın bildirdiklerini kim isterse zihninde
her an diri tutarak hatırlasın!
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَا اَكْفَرَهُ
80 ‘Abese 17 Öldürülesice insan! Ne kadar da nankör o!
Yazıklar olsun o insana! Ne kadar da nankör, kıymetbilmez o, nasıl da
üzerini örterek gizliyor hem kendinden, hem de başkalarından Hakk ve Hakîkat’i!
مِنْ اَىِّ شَیْءٍ خَلَقَهُ
80 ‘Abese 18 Hangi şeyden tasarlayıp
yarattı onu ALLAH?
Hâlbuki ALLAH onu
“ne”den tasarlayıp yarattı, hiç düşünmüyor mu?
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ
80 ‘Abese 19 Bir nutfeden tasarlayıp yarattı onu;
artık takdîr etti onu!
Bir
nutfeden/sâf bir su olan erkeğin döl suyundan tasarlayıp
yarattı onu; artık takdîr etti/bir ölçü koyarak belirledi onu!
ALLAH insanı sâf bir
su olan erkeğin döl suyundan tasarlayıp yarattı sonra da bir ölçü koyarak
belirledi onun hayatını!
ثُمَّ السَّبٖيلَ يَسَّرَهُ
80 ‘Abese 20 Sonra o kolaylıklarla dolu yolu
kolaylaştırdı ona!
Sonra insanı
yaradılış amacının nihâî hedefine götürecek olan o kolaylıklarla dolu yolu ona kolaylaştırdı !
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُ
80 ‘Abese 21 Sonra vefât ettirdi onu; artık kabre koydu onu!
Sonra vefât ettirdi
onu ve bir hayvan leşi gibi ortada bırakılmayıp toprağa verilmesini sağladı!
ثُمَّ اِذَا شَاءَ اَنْشَرَهُ
80 ‘Abese 22 Sonra, istediği zaman neşreder onu!
Sonra,
istediği zaman neşreder/bu bağlamda: diriltir onu!
Sonra, istediği zaman
onu yeniden diriltir!
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا اَمَرَهُ
80 ‘Abese 23 Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Henüz, artık
değiştirilmesi mümkün olmayan nihâî bir hüküm olarak uygulamadı ona ne emrettiyse onu!
Hayır! Siz öyle
zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! İnsan henüz kendisine ALLAH
tarafından emredilmiş olanları artık değiştirilmesi mümkün olmayan nihâî bir
hüküm olarak uygulamadı!
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى
طَعَامِهٖ
80 ‘Abese 24 Artık kesinlikle nazar etsin insan, besinlerine:
Artık
kesinlikle nazar etsin/iyice idrâk etmek üzere
araştırarak dikkatle baksın insan, besinlerine:
İnsan besinlerine iyice
idrâk etmek üzere araştırarak dikkatle bir baksın:
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا
80 ‘Abese 25 Şu kesin bir gerçek ki Biz, yukarıdan aşağıya döküp akıttık o suyu, yukarıdan
aşağıya dökülüp akmasını sağlayarak!
Şu kesin bir gerçek
ki Biz, yağmurun yağmasını sağladık!
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقًّا
80 ‘Abese 26 Sonra parça parça yarıp ayırdık o arzı, parça parça yarılıp ayrılmasını sağlayarak!
Sonra yeryüzüne o
yağmur sularını kabûl edecek bir nitelik verdik!
فَاَنْبَتْنَا فٖيهَا حَبًّا
80 ‘Abese 27 Artık bitkilenmesini
sağladık onun tahıl taneleriyle,
وَعِنَبًا وَقَضْبًا
80 ‘Abese 28 ve üzümlerle ve yoncalarla,
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا
80 ‘Abese 29 ve zeytinlerle ve hurma
ağaçlarıyla,
Böylece onun tahıl taneleriyle ve üzüm türleri, yenebilir körpe ot
türleri ve zeytin türleri ve hurma ağaçları – bir başka deyişle, adı geçenlerin
simgelediği ve her biri değerli besinler olan çeşitli ürünlerle bitkilenmesini
sağladık,
وَحَدَائِقَ غُلْبًا
80 ‘Abese 30 ve sulak arâzîlerle, bitki örtüsü kalın,
ve etrâfı çevrili sulak arâzîlerle, bitki örtüsü kalın,
وَفَاكِهَةً وَاَبًّا
80 ‘Abese 31 meyvelerle ve biçilmeye/otlatmaya hazır otlaklarla,
zevk verip mutlu kılan meyvelerle ve biçilmeye/otlatmaya hazır otlaklarla,
ve bitki örtüsü güçlü
ve sık olan etrâfı çevrili ve zevk verip mutlu kılan meyvelerin
yetiştirilebildiği sulak arâzîler, bahçeler kurulabilmesini ve sağladık
biçilmeye hazır otlaklar bahşettik.
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْ
80 ‘Abese 32 Bir metâ' sizin için ve o hayvanlarınız için.
Bir metâ’/kullanımından
belli bir süre için faydalanılan bir şey sizin için ve o nî’met
olarak bahşedilmiş sığır, koyun ve deve
türünden evcil hayvanlarınız
için.
Bütün bunları hem sizin, hem de size nî’met olarak bahşedilmiş sığır,
koyun ve deve türünden evcil hayvanlarınız için kullanımından belli bir süre
için faydalanılan bir kaynak kıldık!
فَاِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ
80 ‘Abese 33 Artık geldiği zaman o şiddetli ses,
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخٖيهِ
80 ‘Abese 34 o gün firâr eder kardeşinden,
وَاُمِّهٖ وَاَبٖيهِ
80 ‘Abese 35 ve annesinden ve
babasından,
وَصَاحِبَتِهٖ وَبَنٖيهِ
80 ‘Abese 36 ve yanından hiç ayrılmayan eşinden
ve oğullarından!
Ama kıyâmetin
kopuşunu haber veren o şiddetli ses işitildiği zaman insan, kardeşini, annesini,
babasını, yanında hiç ayrılmayan eşini ve oğullar ifâdesinin temsîl ettiği çocuklarını
ortada bırakıp kaçar!
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ
شَاْنٌ يُغْنٖيهِ
80 ‘Abese 37 Her kişinin onlardan, o
gün çok büyük, çok önemli bir uğraşısı var, yeterli olan kendisine!
O gün herkesin kendini kurtarma derdi hakkettikleri doğrultusunda
yeterli, ama başka biri ya da başka birşeyle ilgilenemeyecek kadar yoğun olur!
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ
80 ‘Abese 38 Birtakım yüzler o gün pırıl pırıl ışıldar,
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ
80 ‘Abese 39 güleçtir, müjdelenmiştir!
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ
80 ‘Abese 40 Ve birtakım yüzler ki, o gün üzerlerinde toz-toprak var,
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ
80 ‘Abese 41 zorla sarıp bürür onları bir isli kararma!
اُولٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
80 ‘Abese 42 İşte bunlar o kefere, o fâcirler!
İşte bunlar o kefere/Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendinden hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar, o fâcirler/Hakk Dîn’e uygun yaşama gayretinin koruyucu örtüsünü yırtarak günahkârlığa açılmayı sürdürenler!
İşte bunlar o Hakk ve
Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendinden hem de
başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar ve o
Hakk Dîn’e uygun yaşama gayretinin koruyucu örtüsünü yırtarak günahkârlığa açılmayı
sürdürenler güruhudur!