“Merkez Algısı”ndaki sapma bâbında…
“Ortadoğu” deyip duruyoruz
içinde yaşamakta olduğumuz coğrafyaya.
Hem de en yetkili ağızlar, en
akıllı zannettiğimiz insanlar, üzerinde hiç düşünmeden habire kullanıyorlar bu
ifâdeyi: “Ortadoğu”.
Kime göre, neye göre?
“Batı”ya göre tabiî!
“Batı”ya göre “Doğu”dayız.
Ama tam da “Doğu”da değil - “Ortadoğu”da.
Anlaşıldığı kadarıyla “Batı”ya
göre “Doğu” İran’dan itibâren başlıyor.
Ama mes’ele bu değil!
Bir yeri “sağ”, “sol”,
“Doğu”,
“Batı”,
“Kuzey”,
“Güney” diye tarif edebilmemiz için
herşeyden önce bir “Merkez” belirlememiz gerekir: bu “Merkez”e göre anlam
kazanır bütün yönler.
“Merkez”e neyi ya da kimi
koyduğu çok önemlidir kişinin: kendisini mi, yoksa bir başkasını mı?
İçinde yaşadığımız coğrafyaya, bize
göre “Batı”da olan Avrupa’nın “Ortadoğu” demesi anlaşılabilir.
Peki ya biz, niye kendi yaşadığımız
coğrafyayı, üstelik de maddî ve - en azından tarihî konum ve de miras açısından
- mânevî olarak tam de “Merkez”inde olduğumuz/durduğumuz
hâlde, niye “Ortadoğu” diye adlandırıyoruz, adlandırmaktan rahatsız olmuyor,
bunda hiçbir sakınca görmüyoruz?
Tarih şuurumuzda ya da kimlik
algımızda bir “Merkez Algısı” kayması mı gerçekleşmiş yoksa, biz hiç farkına
varmadan?
“Batı”nın, içinde yaşadığımız
coğrafyaya “Ortadoğu” demesi, kendisini “Merkez”e almış olmasından
kaynaklanıyor besbelli. Biz de kendi coğrafyamıza “Ortadoğu” demekle
kendimizi değil, “Batı”yı “Merkez” kabûl etmiş oluyoruz ister
istemez.
Ama işin en tuhaf yönü, bütün
dünyaya, hatta Amerika’ya dahi kendini “Merkez” olarak dayatmayı
başarabilmiş olan “Batı”nın - çünki, malûmunuz A.B.D. bile, kendisine göre bir
hayli uzak bir “Doğu”da
olan coğrafyamızı “Ortadoğu” diye tanımlamaktadır! - her nedense kendine “Merkez”
değil, “Batı” demesidir!
“Batı” deyince dünyanın her yerinde Avrupa ve maddî/mânevî “uzantı”ları anlaşılır. Hattâ Japonya’da
bile! Hâlbuki Japonya’ya göre “Batı” Çin’dir! Avrupa olsa olsa “Uzakbatı”
olabilir!
Avrupa, kendine “Batı”
demekle, kendisine göre “Doğu”da duran başka bir “Merkez”in
varlığını varsaymakta, daha doğrusu kabûl etmektedir besbelli! Ama bu da “Batı”nın
bütün dünyaya dayattığı ve de, görünen köy o ki, kabul ettirdiği, kendini “Merkez” olarak algılattırma olgusuna
aykırıdır, dahası taban tabana zıttır!
Avrupa, ona kendini “Batı”
olarak tanımlattıran bu “Doğu”daki “Merkez”i besbelli ki
şuuraltının karanlık derinliklerine itmiş, oraya gömmüştür!
O hâlde sormak, daha doğrusu
herkesten önce bizim sormamız gerekir: Kimdir ya da neresidir bu “Batı’nın
Şuuraltında Yatan Merkez”?
Haydi gelin, biraz tarih okuyalım,
aslında “kim” ve “ne” olduğumuzu bir daha hatırlayalım
ve artık bundan böyle kendi coğrafyamıza, “Batı”nın/“Batı’lı”nın (dilerseniz
buna “Bâtılın” da diyebilirsiniz, ki fakîrin tercîhi budur!) gözüyle
bakmatan bir ân önce kurtulup “Ortadoğu” demekten vazgeçelim! Zira
coğrafyamızın geleceğinin aydınlık mı yoksa karanlık mı olacağı, hiç kuşkunuz
olmasın ki, bu “Merkez Alıgısı”nın doğru zemîne oturtulmasına doğrudan doğruya
bağlıdır!
Müteyakkız olalım, hep müteyakkız
kalalım!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.