20 Şubat 2014 Perşembe

YÜKSEK UÇUŞ DERİN DALIŞ 6



Merkez Algısı”ndaki sapma bâbında…



Ortadoğu” deyip duruyoruz içinde yaşamakta olduğumuz coğrafyaya.
Hem de en yetkili ağızlar, en akıllı zannettiğimiz insanlar, üzerinde hiç düşünmeden habire kullanıyorlar bu ifâdeyi: “Ortadoğu”.
Kime göre, neye göre?
Batı”ya göre tabiî!
Batı”ya göre “Doğu”dayız. Ama tam da “Doğu”da değil - “Ortadoğu”da.
Anlaşıldığı kadarıyla “Batı”ya göre “Doğu” İran’dan itibâren başlıyor.
Ama mes’ele bu değil!
Bir yeri “sağ”, “sol”, “Doğu”, “Batı”, “Kuzey”, “Güney” diye tarif edebilmemiz için herşeyden önce bir “Merkez” belirlememiz gerekir: bu “Merkez”e göre anlam kazanır bütün yönler.
Merkez”e neyi ya da kimi koyduğu çok önemlidir kişinin: kendisini mi, yoksa bir başkasını mı?
İçinde yaşadığımız coğrafyaya, bize göre “Batı”da olan Avrupa’nın “Ortadoğu” demesi anlaşılabilir.
Peki ya biz, niye kendi yaşadığımız coğrafyayı, üstelik de maddî ve - en azından tarihî konum ve de miras açısından - mânevî olarak tam de “Merkez”inde olduğumuz/durduğumuz hâlde, niye “Ortadoğu” diye adlandırıyoruz, adlandırmaktan rahatsız olmuyor, bunda hiçbir sakınca görmüyoruz?
Tarih şuurumuzda ya da kimlik algımızda bir “Merkez Algısı” kayması mı gerçekleşmiş yoksa, biz hiç farkına varmadan?
Batı”nın, içinde yaşadığımız coğrafyaya “Ortadoğu” demesi, kendisini “Merkez”e almış olmasından kaynaklanıyor besbelli. Biz de kendi coğrafyamıza “Ortadoğu” demekle kendimizi değil, “Batı”yı “Merkez” kabûl etmiş oluyoruz ister istemez.
Ama işin en tuhaf yönü, bütün dünyaya, hatta Amerika’ya dahi kendini “Merkez” olarak dayatmayı başarabilmiş olan “Batı”nın - çünki, malûmunuz A.B.D. bile, kendisine göre bir hayli uzak bir “Doğu”da olan coğrafyamızı “Ortadoğu” diye tanımlamaktadır! - her nedense kendine “Merkez” değil, “Batı” demesidir!
Batı” deyince dünyanın her yerinde Avrupa ve maddî/mânevî “uzantı”ları anlaşılır. Hattâ Japonya’da bile! Hâlbuki Japonya’ya göre “Batı” Çin’dir! Avrupa olsa olsa “Uzakbatı” olabilir!
Avrupa, kendine “Batı” demekle, kendisine göre “Doğu”da duran başka bir “Merkez”in varlığını varsaymakta, daha doğrusu kabûl etmektedir besbelli! Ama bu da “Batı”nın bütün dünyaya dayattığı ve de, görünen köy o ki, kabul ettirdiği,  kendini “Merkez” olarak algılattırma olgusuna aykırıdır, dahası taban tabana zıttır!
Avrupa, ona kendini “Batı” olarak tanımlattıran bu “Doğu”daki “Merkez”i besbelli ki şuuraltının karanlık derinliklerine itmiş, oraya gömmüştür!
O hâlde sormak, daha doğrusu herkesten önce bizim sormamız gerekir: Kimdir ya da neresidir bu “Batı’nın Şuuraltında Yatan Merkez”?
Haydi gelin, biraz tarih okuyalım, aslında “kim” ve “ne” olduğumuzu bir daha hatırlayalım ve artık bundan böyle kendi coğrafyamıza, “Batı”nın/“Batı’lı”nın (dilerseniz buna “Bâtılın” da diyebilirsiniz, ki fakîrin tercîhi budur!) gözüyle bakmatan bir ân önce kurtulup “Ortadoğu” demekten vazgeçelim! Zira coğrafyamızın geleceğinin aydınlık mı yoksa karanlık mı olacağı, hiç kuşkunuz olmasın ki, bu “Merkez Alıgısı”nın doğru zemîne oturtulmasına doğrudan doğruya bağlıdır!

Müteyakkız olalım, hep müteyakkız kalalım!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İzleyiciler