31 Ocak 2015 Cumartesi

BİR "KAVL-İ LEYYÎN" ÖRNEĞİ

Mel'un İsrail devleti göstermelik ve de evlere şenlik bir kararla Gazze şeridinde yaşamakta olan Yahûdî "yerleşimci"lerin geri çekilmeleri operasyonun başlattığında, orada bulunan bir Alman gazeteci anlatıyor:
"İsrail devletini işgal ettiği topraklarda kurdukları evlerinden çıkmamak konusunda sonuna kadar direnen bir aileyle röportaj yapmaya hazırlanıyordum. Etrafa bakınırken ev eşyalarıyla tıklım tıkış doldurulmuş bir kamyonetin önünde durmuş, az önce, İsrail'li asker ve güvenlik görevlilerinin baskısıyla boşalttığı evi dalgın bakışlarla seyreden bir kadın gördüm. Duruşu ve bakışları dikkatimi çekti; yanına gittim ve neler hissettiğini, ne düşündüğünü sordum. Birden uyandırılmış gibi silkinerek bana döndü. Bir süe boş bakışlarla yüzüme baktıktan sonra anlatmaya başladı. Sanki benimle değil, kendi kendiyle yüksek sesle konuşuyormuş gibi bir hâli vardı.
'Buraya onsekiz sene evvel yerleştiğimiz ilk günlerde yaşadığım bir olayı hatırlıyorum... Gözümün önünden bir film şeridi gibi akıyor... Az önce cereyan etmiş kadar canlı hâfızamda!' dedi.
Sonra anlatmaya başladı:
'Biz doğu Avrupalı Yahûdîleriz. Bundan onsekiz sene evvel buraya yerleşmek üzere geldik. Bizi önce bir eğitim sürecine tâbi tuttular. Ne yapmamız, ne yapmamamız, nelere dikkat etmemiz gerektiğini uzun uzun açıklayıp tek tek öğrettiler. Öğrettikleri şeylerden biri de şuydu: Burada her türlü ayak işinizi Filistinli Müslümanlar görecek. Çoğunun eğitimi yetersiz olduğu için ancak hamallık, rençberlik, inşaat işçiliği gibi yollardan temin ediyorlar geçimlerini. Başka çareleri yok. Bu Filistinli Müslümanların hepsi de sizi ülkelerini işgal etmiş düşmanlar olarak görür ve size öyle davranır. Size karşı öfke ve düşmanlıklarını sergileme yollarından biri de onlara verdiğiniz işleri mümkün olduğu kadar yavaş ve kalitesiz yaparak sizi kendilerince ve güçleri yettiğince her yerde, her şekilde ve her fırsatta sabote etmektir. Sözgelimi bahçe çitinizi çakarken, paslı çivi kullanırlar; duvarınızı örerken malzemeden çalarlar, işçilik kalitesini mümkün olduğu kadar kötü tutarlar. Böylece size uzun vâdede zarar vermeyi, sıkıntı çektirmeyi hedeflerler. Bu yüzden hizmetinizde Filistinli bir Müslüman çalıştırdığınız zaman -ki bunu bir şekilde yapacaksınız- gözleriniz daima üzerlerinde olsun! Onlara gözlerinizin hep üzerlerinde olduğunu, onlara asla güvenmediğinizi daima söyleyin ve iyice hissettirin ki bu topraklar üzerinde sözü geçenin, yani 'efendi'nin kimler olduğunu anlasınlar, öğrensinler.
Şimdi boşalttığımız evin inşaatında Filistinli Müslüman bir usta vardı. Duvarları o örüyordu. Elli yaşını aşkın, sessiz ve sakin bir adamdı. Bize verdikleri eğitim doğrultusunda, inşaatta çalışan bütün Filistinli Müslüman işçi ve ustaları dikkatle takibe almıştım. Her fırsatta tepelerine dikliyor, çalışmalarını seyrediyor, gözlerimi üzerlerinden ayırmıyordum.
Filistinli Müslüman duvar ustası işini büyük bir özenle yapıyordu. Sabah namazından hemen sonra çalışmaya başlıyor, yalnızca namaz kılmak için işine ara veriyor, güneş batmadan hemen önce de evine gidiyordu. İşini bu kadar özenle yapıyor oluşu bende bir şüphe uyandırmıştı. Besbelli ki birşeyler gizliyor ya da çok ince bir sabotaj planlıyordu. Açık bir tepki göstermemi gerektiren hiç bir tavrı ve hareketi olmamasına rağmen, her ihtimâle karşı bir dişimi göstereyim istedim ona. Bir gün yine işine dalmış çalışırken dikildim tepesine ve 'Gözlerim hep üzerinde, bunu iyi bilesin!' dedim keskin ve kesin bir tavırda, 'Sakın ola ki malzemeden çalmaya, duvarı dayanıksız ya da eğri-büğrü örmeye kalkma!'.
Filistinli Müslüman usta usulca bana döndü ve bir süre hiçbir şey söylemeden gözlerimin içine baktı. Ben tam 'Şimdi bana okkalı bir sövgü savuracak!' diye düşünüyordum ki birden tatlı bir gülümseme aydınlattı Filistinli Müslüman ustanın yüzünü. Şaşırdım. Sonra sakin bir tavırda, yumuşak bir ses tonuyla ama kelimelerin üzerine basa basa şöyle dedi:
'Hiç merak etmeyin hanımefendi! İşimi, bütün ustalığımı, bilgimi ve tecrübemi sonuna kadar seferber ederek en güzel ve en doğru şekilde yapacağından hiç kuşkunuz olmasın; zira bu evde yarın benim çocuklarım oturacak! Ben bu evi sizin için değil, onlar için inşa ediyorum!'
O ânda sırtımdan aşağı buz gibi bir terin boşandığını hissettim. O kadar sakin, o kadar rahat ve öylesine kendinden emin ama alabildiğine nazik bir tavırda söylemişti ki bu sözleri, ne cevap vereceğimi, nasıl bir tavır sergilemem gerektiğini bilemedim. Hissettiğim yegâne şey kalbimi birden sıkıştıran, boğazımı âdetâ düğümleyen çok derin bir korkuydu. Hemen arkamı dönüp hızla uzaklaştım Filistinli Müslüman ustanın yanından.
O gece gözüne uyku girmedi. Bitkin düşüp uykuya dalınca da korkunç kâbuslarla boğuştum durdum.
Şimdi, aradan onsekiz sene geçtikten sonra bu evi boşaltırken gözümün önünde canlanan tek şey bu! O Filistinli Müslüman ustanın gözlerime kilitlenmiş sakin ama derin bakışlarını hâlâ üzerimde hissediyorum ve yumuşak ama kararlı sesi hâlâ çınlıyor kulaklarımda:
'Hiç merak etmeyin hanımefendi! İşimi, bütün ustalığımı, bilgimi ve tecrübemi sonuna kadar seferber ederek en güzel ve en doğru şekilde yapacağından hiç kuşkunuz olmasın; zira bu evde yarın benim çocuklarım oturacak! Ben bu evi sizin için değil, onlar için inşa ediyorum!'
Sonra yine uzaklara daldı Yahûdî kadın yerleşimcinin gözleri" diye devam ediyor röportajı yapan Alman gazeteci, "Sanki benimle hiç konuşmamış gibi!"
Fazla söze gerek var mı?
Ya da yoruma?  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İzleyiciler