VAHYİN 2. YILI
22 Rebiu'l-Âhir 1436 tarihli sohbette
ele alınan mubârek âyet-i kerîmeler
اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
94 el-İnşirâh 1 Açıp genişletmedik mi sana göğsünü senin?
Mubârek
Kur’ân’ı indirmekle içini rahatlatan bir ferhalık bahşetmedik mi sana?
وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ
94 el-İnşirâh 2 Ve/Andolsun, indirmedik mi senden ağır yükünü
اَلَّذٖى اَنْقَضَ ظَهْرَكَ
94 el-İnşirâh 3 o ki çatırdatmıştı sırtını?
Ve
Hakk ve Hakîkat’in ne olduğunu bir türlü bilememenin yol açtığı ve ağırlığıyla
âdetâ sırtını çatırdatan o ağır yükü
üzerinden kaldırmadık mı?
وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
94 el-İnşirâh 4 Ve/Andolsun, yükseltmedik mi sana zikrini senin?
Ve/Andolsun, yükseltmedik mi sana zikrini/bu bağlamda: hep anılır-hatırlanır oluşunu senin?
Ve tıpkı Son Vahyin Peygamberi Rasûl-i Ekrem
Muhammed’i (ASVS) insanlar tarafından
hep saygı, hayranlık ve gıptayla anılır-hatırlanır kıldığımız gibi, seni de ey
mü’min musliman, onun yolunda hiç sapmadan yürüdüğün sürece aynı şekilde
insanlar tarafından hep saygı, hayranlık ve gıptayla anılır-hatırlanır kılmadık
mı?
فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
94 el-İnşirâh 5 Artık şu kesin bir gerçek ki, o güçlükle birlikte bir kolaylık var!
Artık şu kesin bir
gerçek ki, ALLAH, Hakk ve Hakîkate îmân edip o doğrultuda yaşama gayreti içinde
olan bütün kullarına, karşılaşacakları her güçlük için bir çıkış yolu yaratır!
اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
94 el-İnşirâh 6 Şu kesin bir gerçek ki, o güçlükle birlikte bir kolaylık var!
Ve
zihninde iyice yer etmesi için bir daha tekrar ederek bildiriyorum bu İlâhî
İlke’yi: şu kesin bir gerçek ki, ALLAH,
Hakk ve Hakîkate îmân edip o doğrultuda yaşama gayreti içinde olan bütün
kullarına, karşılaşacakları her güçlük için bir çıkış yolu yaratır!
فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ
94 el-İnşirâh 7 Artık boş kaldığın zaman çok didinerek çalışıp çabalamaya koyul,
وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ
94 el-İnşirâh 8 ve Rabbine doğru artık rağbet et!
ve Rabbine doğru artık rağbet et/çok
güçlü, çok büyük, yoğun bir tutkuyla arzulayarak yönel!
Artık herhangi bir şekilde boş kaldığın zaman
yeniden çok didinerek çalışıp çabalamaya koyul ve Rabbine doğru yönelişin çok
güçlü, çok büyük, yoğun bir tutkuyla arzulayarak olsun!
وَالضُّحٰى
93 ED-DUHÂ 1 ANDOLSUN, AYDINLIĞIN İYİCE YAYILDIĞI O KUŞLUK VAKTİNE!
İşte, aydınlığın iyice yayıldığı o kuşluk vaktine
yemin ederek dikkatini çekiyorum senin ki, düşünesin bununla hangi Hakîkat’e işâret ettiğim üzerinde!
وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰى
93 ed-Duhâ 2 Ve/Andolsun geceye - karanlığın iyice çöküp tam bir durgunluğa erdiği zaman!
İşte,
gecenin, karanlığın iyice çöküp tam bir durgunluğa erdiği zamanına yemin ederek
dikkatini çekiyorum senin ki, düşünesin bununla hangi Hakîkat’e işâret ettiğim
üzerinde!
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰى
93 ed-Duhâ 3 Etmedi vedâ sana Rabbin ve/andolsun tiksinti dolu yoğun bir nefret göstermedi!
Rabbin
seni terk etmedi ve sana düşman olanların alaycı bir tavırda dile getirip iddia
ettikleri gibi, sana karşı tiksinti dolu yoğun bir nefret göstermedi!
وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ
الْاُولٰى
93 ed-Duhâ 4 Ve/Andolsun ki, kesinlikle o âhiret daha hayırlı senin için o önce gelenden!
Ve andolsun ki, beşerî ölümden sonraki ebedî hayat,
senin için onun öncesindeki dünyâ hayatından kesinlikle daha hayırlıdır! Ebedî
hayata hazırlanırken bunu bil ve ona göre davran!
وَلَسَوْفَ يُعْطٖيكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰى
93 ed-Duhâ 5 Ve/Andolsun ki, kesinlikle pek yakında armağan olarak bahşedecek sana Rabbin ve sen râzı olacaksın!
Ve
andolsun ki, kesinlikle pek yakında Rabbinin sana armağan olarak bahşedeceklerinden hiç eksiği olmayan, fazlasını da asla aratmayan,
dolayısıyla tam ve dengeli bir tatmin sağlayan mutluluk duyacaksın!
اَلَمْ يَجِدْكَ يَتٖيمًا فَاٰوٰى
93 ed-Duhâ 6 Bulup seni bir yetîm olarak, korunaklı bir barınak vermedi mi?
Bulup
seni bir yetîm/buluğ çağına erişmeden evvel bakımını ve geçimini sağlamakla
mükellef kişi olan babası öldüğü için kendi irâdesi dışında çâresiz durumda
kalmış ihtiyâç sâhibi durumundaki ya da ona benzer konumda
bir kimse olarak,
korunaklı bir barınak vermedi mi?
Rabbin
seni buluğ çağına erişmeden evvel bakımını ve geçimini sağlamakla
mükellef kişi olan babası öldüğü için kendi irâdesi dışında çâresiz durumda
kalmış ihtiyâç sâhibi durumundaki bir yetîm ya da ona benzer konumda bir kimse olarak bulup, sana bahşettiği
vahiyle korunaklı bir barınak vermedi mi?
وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدٰى
93 ed-Duhâ 7 Ve bulup seni dalâlette, hidâyet etmedi mi?
Ve bulup seni dalâlette/bu bağlamda: yolunu kaybetmiş hâlde, hidâyet/insanı yaradılış amacının
nihâî hedefine götürecek ve ALLAH tarafından belirlenmiş olan o dosdoğru yola
ulaştırıp, o yolun üzerinde kalabilmesi için gerekli ve kaçınılmaz olan o son
derece nâzik, sevgi dolu bir İlâhî Rehberlik etmedi mi?
Ve
Rabbin seni yolunu kaybetmiş bir hâlde bulup, seni yaradılış amacının nihâî
hedefine götürecek ve Bizzât Kendi tarafından belirlenmiş olan o dosdoğru yola
ulaştırıp, o yolun üzerinde kalabilmen için gerekli ve kaçınılmaz olan o son
derece nâzik, sevgi dolu İlâhî Rehberliğini bahşetmedi mi?
وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَاَغْنٰى
93 ed-Duhâ 8 Ve bulup seni seni sıkıntı veren ağır bir yükün altında ezilir hâlde, zenginleştirmedi mi?
Ve
bulup seni seni sıkıntı veren ağır bir yükün altında ezilir hâlde, İlâhî Hikmet’in uygun gördüğü şekilde zenginleştirmedi mi?
Ve
seni sıkıntı veren ağır bir yükün altında ezilir bir hâlde bulup, İlâhî
Hikmet’in uygun gördüğü şekilde zenginleştirmedi mi?
فَاَمَّا الْيَتٖيمَ فَلَا تَقْهَرْ
93 ed-Duhâ 9 Ammâ artık o yetîme gelince: artık asla kahretme onu!
Ammâ artık o
yetîme/buluğ çağına erişmeden
evvel bakımını ve geçimini sağlamakla mükellef kişi olan babası öldüğü için
kendi irâdesi dışında çâresiz durumda kalmış ihtiyâç sâhibi durumundaki ya da ona
benzer konumdaki kişiye gelince: artık asla kahretme/boyun eğmek zorunda
bırakıp aşağılama onu!
O
hâlde artık o buluğ çağına erişmeden evvel bakımını ve geçimini
sağlamakla mükellef kişi olan babası öldüğü için kendi irâdesi dışında çâresiz
durumda kalmış ihtiyâç sâhibi durumundaki yetîmi asla boyun
eğmek zorunda bırakıp aşağılama ve onun, boyun eğmek zorunda bırakılıp
aşağılanmasına asla yol açma, fırsat verme!
وَاَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
93 ed-Duhâ 10 Ve ammâ o sâ’ile gelince: artık asla geri çevirme onu!
Ve ammâ o sâ’ile/maddî
ya da mânevî bir ihtiyâcını dile getirerek bir soruyla yaklaşana gelince: artık asla geri
çevirme onu!
Ve sana maddî ya da mânevî bir ihtiyâcını dile
getirerek bir soruyla yaklaşanı artık asla geri çevirme!
وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
93 ed-Duhâ 11 Ve ammâ nî’metine Rabbinin gelince: artık dile getir onu!
Ve
ammâ nî’metine Rabbinin/bu bağlamda: Rabbinin sana bahşettiği her türlü hoşluğa, güzelliğe gelince: artık hep dile
getir
onu!
Ve Rabbinin sana bahşettiği, her biri birer hoşluk
ve güzelik olan bütün o saymakla bitmez nîmetleri artık her zaman ve her yerde
dile getir!
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
114 EN-NÂS 1 DE Kİ: “SIĞINIRIM RABBİNE İNSANLARIN,
مَلِكِ النَّاسِ
114 en-Nâs 2 melîkine insanların,
اِلٰهِ النَّاسِ
114 en-Nâs 3 ilâhına insanların,
مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
114 en-Nâs 4 şerrinden o gizli gizli fısıldayarak her türlü bozuk, kötü fikri insanın aklına sokanın, o korkudan büzülen, sinip saklanan, pusanın!
şerrinden/hiç kimsenin asla rağbet etmeyeceği, arzulamayacağı,
hoşlanmayacağı ve beğenmeyeceği kötü durumundan; yaptığı kötülüklerden; o
duruma düşmekten o gizli gizli fısıldayarak her türlü bozuk, kötü
fikri insanın aklına sokanın, o ALLAH’ın adı anıldığında
korkudan büzülen, sinip saklanan, pusanın!
De
ki: “İnsanın aklına gizli gizli fısıldayarak her türlü bozuk, kötü fikri sokan
ve ALLAH’ın adı anıldığında korkudan büzülen, sinip saklanan-pusan şeytânların
ve onların meydâna getirdikleri şeytânî dürtülerin şerrinden, insanların Rabbi,
üzerlerinde yegâne meşrû hükümranlık sahibi ve yegâne ilâhı olan ALLAH’a
sığınırım!”
اَلَّذٖى يُوَسْوِسُ فٖى صُدُورِ النَّاسِ
114 en-Nâs 5 O ki gizli gizli fısıldar göğüslerinin içinde insanların,
O
şeytânlar ve onların meydâna getirdikleri şeytânî dürtüler ki, göğüslerin
barındırdığı “mâneviyyât merkezi” kalbin içinde gizli gizli, sinsi sinsi
fısıldar,
مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
114 en-Nâs 6 cinnlerden ve insanlardan!
o ki cinnlerden ve insanlardan olur!
O
şeytânlar ki, insanın algılamasına kapalı olan varlıklar olan cinnlerden ve
insanlardan olur!
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا
79 EN-NÂZİ’ÂT 1 ANDOLSUN O ÇEKİP ÇIKARARAK SÖKÜP ALANLARA, İÇLERİNE DOĞRU ÇÖKEREK BATARLARKEN!
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا
79 en-Nâzi’ât 2 Andolsun o çözülmesi kolay düğümleri çözerek kolayca çekip alanlara, onlar çözülmesi kolay düğümleri çözerek kolayca çekip alırken!
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا
79 en-Nâzi’ât 3 Andolsun o işlerinde-uğraşlarında, suda yüzercesine hızlı-rahat hareket edenlere, işlerinde-uğraşlarında suda yüzercesine hızlı-rahat hareket ederken!
Andolsun o işlerinde-uğraşlarında, ALLAH’a kulluk etme
eylemlerine öncelik vermek üzere suda yüzercesine hızlı-rahat hareket
edenlere, onlar işlerinde-uğraşlarında, ALLAH’a kulluk etme eylemlerine öncelik vermek üzere
suda yüzercesine hızlı-rahat hareket ederken!
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًا
79 en-Nâzi’ât 4 Andolsun yarışırcasına biririnin önüne geçenlere, onlar yarışırcasına biririnin önüne geçerken!
İşte, o içlerine
doğru çökerek batarlarken çekip çıkararak söküp alanların; ve o çözülmesi kolay
düğümleri çözerek kolayca çekip alırlarken o çözülmesi kolay düğümleri çözerek,
kolayca çekip alanların; ve işlerinde-uğraşlarında, ALLAH’a kulluk etme
eylemlerine öncelik vermek üzere suda yüzercesine hızlı-rahat hareket ederken,
ALLAH’a kulluk etme eylemlerine öncelik vermek üzere suda yüzercesine
hızlı-rahat hareket edenlerin; ve bu konuda yarışırcasına biririnin önüne geçerken, o yarışırcasına
biririnin önüne geçenlerin üzerine yemin
ederek dikkatini çekiyorum senin ki, düşünesin bununla hangi Hakîkat’e işâret ettiğim üzerinde!
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْرًا
79 en-Nâzi’ât 5 Artık o tedbirli olanlar bir emrde...
Artık
o tedbirli olanlar bir emrde/bu bağlamda: işte-uğraşta...
Bir işi yapar ya da
bir emri uygularken, o işin-uğraşın, davranışın-tutumun kaçınılmaz sonunu
gözönüne alanlar, şu Hakîkat’e kulak verin artık:
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ
79 en-Nâzi’ât 6 O gün sarsar o sarsıntı!
O gün çok şiddetli bir sarsıntıyla sarsar o çok şiddetli sarsıntı!
Kıyâmetin kendini
ortaya koyuş şekillerinden biri olan o çok şiddetli sarsıntı, kıyâmetin koptuğu
o gün çok şiddetli bir sarsıntıyla sarsar!
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ
79 en-Nâzi’ât 7 Tâbî olur ona, o ardından gelen!
Onun ardından da ardçısı gelir!
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ
79 en-Nâzi’ât 8 Kalbler o gün iyice hızlanır!
O gün kalbler giderek
artan büyük bir hızla çarpmaya başlar!
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ
79 en-Nâzi’ât 9 Gözleri haşyete düşer!
Ve o gün bütün insanların
gözleri, o gün ALLAH’ın sınırsız kudret ve azametini nihâyet hakkıyla
kavrayabilmiş olmaktan dolayı duydukları o saygı ve hayranlık dolu çok büyük
korkuyu yansıtır!
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِى
الْحَافِرَةِ
79 en-Nâzi’ât 10 Diyorlar ki: “Ne yâni! Biz kesinlike eski hâlimize mi döndürüleceğiz o hafriyâtta!
Diyorlar
ki: “Ne yâni! Biz kesinlike eski hâlimize mi
döndürüleceğiz o hafriyâtta/kazılıp açılmada!
Bütün bu
bildirdiklerimizi ciddîye almayanlar alaycı bir tavırda diyorlar ki: “Ne yâni! O
kazılıp açılmada kesinlike eski hâlimize mi döndürüleceğiz!
ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةً
79 en-Nâzi’ât 11 Ne yâni! Dokunulduğu zaman hemen ufalanıverecek kadar çürümüş bir kemik olduğumuz zaman bile mi?”
قَالُوا تِلْكَ اِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ
79 en-Nâzi’ât 12 Dediler ki: “İşte bu, o zaman bir tekrar dönüş olur husrâna uğratan!”
Dediler ki: “İşte bu, o zaman bir tekrar dönüş olur husrâna/ALLAH’ın her insana bahşettiği Mü’min bir Müslümân olabilme
fıtrat, yani, “yaradılış özelliği” sermâyesini, telâfisi imkânsız bir şekilde
kaybedip, iflâsa götüren bir zarara uğratan!”
Ve yine o aynı kişiler dediler ki: “İşte bu, o zaman
ALLAH’ın her insana bahşettiği Mü’min bir Müslümân olabilme fıtrat, yani,
“yaradılış özelliği”olan o “hayat
sermâyesi”ni telâfisi imkânsız bir şekilde kaybedip, kesin bir iflâsa
götüren çok büyük bir zarara uğradığı bir tekrar dönüş olur!”
فَاِنَّمَا هِىَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ
79 en-Nâzi’ât 13 Artık şu kesin bir gerçek ki, o ancak bir tek azarlayıcı yüksek sestir, kovup uzaklaştıran!
Artık şu kesin bir gerçek ki, o yeniden dirilişi başlatacak olan, çobanın
sürüsünü kovup uzaklaştırmak için çıkarttığı azarlayıcı yüksek sesi andıran bir
tek haykırış olacaktır!
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِ
79 en-Nâzi’ât 14 Artık onlar o kalabalıkların çiğnediği yerdedirler!
Artık
onlar uyandıklarında o kalabalıkların çiğnediği yerdedirler!
هَلْ اَتٰیكَ حَدٖيثُ مُوسٰى
79 en-Nâzi’ât 15 Hiç geldi mi sana hadîsi Mûsâ'nın?
Hiç geldi mi
sana hadîsi/sözlü bilgi aktarımı Mûsâ'nın?
Büyük İslâm
Peygamberi Hz. Mûsâ (AS) hakkındaki o sözlü bilgi aktarımı sana hiç ulaşmadı
mı?
اِذْ نَادٰیهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ
الْمُقَدَّسِ طُوًى
79 en-Nâzi’ât 16 Nidâ ettiği zaman ona, Rabbi onun o mukaddes vâdî Tuvâ’da:
Nidâ
ettiği/seslendiği zaman ona, Rabbi onun o mukaddes vâdî Tuvâ’da:
Rabbi, Büyük İslâm
Peygamberi Hz. Mûsâ’ya (AS), ona iki kere seslendiği o kutsal kılınmış vâdî
Tuvâ’da ikinci defa seslendiği zaman, şöyle dedi:
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى
79 en-Nâzi’ât 17 “Git firavuna! Şu kesin bir gerçek ki, o tuğyân etti!
“Git
firavuna! Şu kesin bir gerçek ki, o tuğyân etti/her türlü sınırı aşan bir azgınlık sergiledi!
“Firavuna git! Şu
kesin bir gerçek ki, o her türlü sınırı aşan bir azgınlık sergiledi!
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰى اَنْ تَزَكّٰى
79 en-Nâzi’ât 18 Artık de ki: ‘Yok mu sende bir istek/bir yöneliş/bir eğilim arınmaya doğru?
Ve: ‘Sende arınmaya
doğru bir istek, bir yöneliş, bir eğilim yok mu?’ diye sor ona!
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰى
79 en-Nâzi’ât 19 Ve hidâyet edeceğim seni Rabbine doğru. Artık haşyet duyacaksın!’”
Ve
hidâyet edeceğim seni/bu bağlamda: rehberlik
edeceğim sana Rabbine doğru. Artık haşyet/yalnızca ALLAH
karşısında duyulması gereken ve O’nun sınırsız kudretini ve azametini hakkıyla
kavramış olmaktan kaynaklanan saygı ve hayranlık dolu çok büyük bir korku duyacaksın!’”
Ve şöyle devam et:
“Rabbine ulaşabilmen için rehberlik edeceğim sana. Ve sen o zaman O’nun
sınırsız kudret ve azametini hakkıyla kavramış olmaktan kaynaklanan, saygı ve
hayranlık dolu çok büyük bir korku duyacaksın!
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْكُبْرٰى
79 en-Nâzi’ât 20 Artık gösterdi ona, o en büyük âyeti!
Bunun üzerine Büyük
İslâm Peygamberi Hz. Mûsâ (AS) firavunun yanına gitti ve ona o en büyük İlâhî İşâret’i gösterdi!
فَكَذَّبَ وَعَصٰى
79 en-Nâzi’ât 21 Artık ısrarla yalanladı ve isyân etti!
Ama firavun o en
büyük İlâhî İşâret’i gördüğü hâlde onu
ısrarla yalanladı ve böylece ALLAH’a isyân etmiş oldu!
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰى
79 en-Nâzi’ât 22 Sonra gerisini döndü, hızla yürüdü gitti!
Sonra da küstah bir
tavırda gerisini döndü ve hızla yürüdü gitti!
فَحَشَرَ فَنَادٰى
79 en-Nâzi’ât 23 Artık haşretti! Artık nidâ etti!
Artık
haşretti/yerleşmiş
oldukları yerden kopartırcasına çıkartıp ayrırarak huzûruna getirtti! Artık nidâ etti/seslendi!
فَقَالَ اَنَا رَبُّكُمُ الْاَعْلٰى
79 en-Nâzi’ât 24 Artık dedi ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim!”
Bunun üzerine firavun
halkını yerleşmiş
oldukları yerden kopartırcasına çıkartıp ayrırarak huzûruna getirtti ve onlara doğru şöyle haykırdı: “Ben sizin en yüce rabbinizim!”
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ
وَالْاُولٰى
79 en-Nâzi’ât 25 Artık yakaladı onu ALLAH; ders alınacak bir örnek hâline getirdi onu, o âhirette ve o öncesinde!
Artık kıskıvrak yakaladı onu ALLAH; alabildiğine güçsüz hâle getirip, başkalarını aynı büyük suçu ve/veya benzerini işlemekten alıkoyması için, ders alınacak bir örnek hâline getirdi onu, o âhirette ve o öncesinde!
Bunun üzerine ALLAH firavunu kıskıvrak yakaladı ve onu işlediği bu büyük
suçtan dolayı alabildiğine güçsüz hâle getirip, hem âhirette, hem de öncesinde,
başkalarını aynı suçu ve/veya benzerini işlemekten alıkoyması için ders
alınacak bir örnek hâline getirdi!
اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ
يَخْشٰى
79 en-Nâzi’ât 26 Şu kesin bir gerçek ki, bunda kesinlikle bir ibret var kim haşyet duyarsa ona!
Şu
kesin bir gerçek ki, bunda kesinlikle bir ibret/onları bir yerden alıp, başka bir yere götürecek, ulaştıracak olan
bir örnek
var kim haşyet/yalnızca
ALLAH karşısında duyulması gereken ve O’nun sınırsız kudret ve azametini
hakkıyla kavramış olmaktan kaynaklanan saygı ve hayranlık dolu çok büyük bir
korku duyarsa ona!
Şu kesin bir gerçek
ki, bunda kesinlikle yalnızca ALLAH karşısında duyulması gereken ve O’nun
sınırsız kudret ve azametini hakkıyla kavramış olmaktan kaynaklanan saygı ve
hayranlık dolu çok büyük bir korku duyanlar
için bir ibret, yâni, onları bir yerden alıp, başka bir yere götürecek, ulaştıracak
olan bir örnek var!
فَاِذَا نُقِرَ فِى النَّاقُورِ
74 EL-MUDDESSİR 8 ARTIK ÜFÜRÜLDÜĞÜ ZAMAN İÇİNE O NAQÛR’UN,
Artık
dil damağın çukuruna
yapıştırılarak üfürüldüğü zaman içine o Naqûr’un/sedâsı, vurduğu yeri delecek kadar güçlü olan o“Yeniden
Dirilişe Çağıran Boru”nun,
فَذٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسٖيرٌ
74 el-Muddessir 9 artık işte odur o gün: bir gün ki, pek zorlu
Sedâsı, vurduğu yeri delecek kadar güçlü olan ve herkesi yeniden
dirilişe çağıran en-Naqûr adlı boruya üfürüldüğü gün, hiçbir şeyin kolay
olmayacağı çetin bir gündür!
عَلَى الْكَافِرٖينَ غَيْرُ يَسٖيرٍ
74 el-Muddessir 10 üzerine kâfirlerin kolay değil!
üzerine kâfirlerin/Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek
sûretiyle hem kendilerinden hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve
Hakîkat’in inkârına yol açanların
kolay değil!
O gün Hakk ve
Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendilerinden hem
de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar için
hiç kolay olmayacaktır!
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰى
92 EL-LEYL 1 ANDOLSUN GECEYE BÜRÜYÜP
KAPLARKEN!
Andolsun geceye - ortalığı karanlıkla bürüyüp kaplarken!
وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰى
92 el-Leyl 2 Ve/Andolsun o gündüze tecellî ettiği zaman!
Ve/Andolsun o gündüze
- tecellî ettiği/kendini
bütün aydınlığı ve parlaklığıyla apaçık ortaya koyduğu zaman!
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰى
92 el-Leyl 3 Ve/Andolsun tasarlanıp
yaratılışına erkeğin ve dişinin!
İşte, ortalığı karanlıkla bürüyüp kapladığı
zaman gecenye; ve kendini bütün aydınlığıyla apaçık ortaya koyduğu zaman gündüze;
ve erkeğin ve dişinin tasarlanıp yaratılışı üzerine yemin ederek dikkatini
çekiyorum senin ki, düşünesin bununla hangi Hakîkat’e işâret ettiğim üzerinde!
اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰى
92 el-Leyl 4 Şu kesin bir gerçek ki, sa’yiniz kesinlikle darmadağınık bir halde, ayrı ayrı!
Şu
kesin bir gerçek ki, sa’yiniz/yoğun emek verilmiş
çabalarınız kesinlikle darmadağınık bir halde, ayrı ayrı!
فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰى
92 el-Leyl 5 Ammâ artık kim verirse ve ALLAH karşısında bir sorumluluk bilinci oluşturarak bu sorumluluk bilincini taşımanın gereklerini büyük bir titizlikle yerine getirmeye azmederse
Ammâ artık kim bağış olarak verirse ve ALLAH’ın mubârek Kur’ân’da
bildirdiği bütün emir, kural, ölçü ve yasakların insanı, yaratılış amacı
doğrultusunda yaşamasına zarar verebilecek her türlü tehlikeden korumak için
koyduğunu idrâk edip ALLAH karşısında bir sorumluluk bilinci oluşturarak O’nun bildirdiği bütün emir, kural, ölçü ve yasaklara
sadâkatle ve kesinlikle uyma gayreti içinde bu sorumluluk bilincini
taşımanın gereklerini büyük bir titizlikle yerine getirmeye azmederse
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰى
92 el-Leyl 6 ve tasdîk ederse o husnâyı;
ve
tasdîk ederse o husnâyı/mutluluk verdiği için
herkes tarafından arzulanıp beğenilen o güzellik dolu iyiliği;
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰى
92 el-Leyl 7 artık kolaylaştıracağız ona, o kolaylık için!
Şu
kesin bir gerçek ki, yoğun emek verilmiş çabalarınızın hepsi de kesinlikle
darmadağınık haldedir!
Ama artık kim ihtiyaç
sâhiplerine ihtiyaç duydukları herşeyi bağış olarak verirse; ve ALLAH’ın mubârek Kur’ân’da bildirdiği bütün emir,
kural, ölçü ve yasakların insanı, yaratılış amacı doğrultusunda yaşamasına
zarar verebilecek her türlü tehlikeden korumak için koyduğunu idrâk edip ALLAH
karşısında bir sorumluluk bilinci oluşturarak O’nun bildirdiği bütün emir,
kural, ölçü ve yasaklara sadâkatle ve kesinlikle uyma gayreti içinde bu
sorumluluk bilincini taşımanın gereklerini yerine getirmeye büyük bir
titizlikle azmederse; ve Hakk Dîn’in
koyduğu ölçüler doğrultusunda mutluluk verdiği için herkes tarafından arzulanıp
beğenilen o güzellikle bütünleşmiş iyiliği doğrulayıp ona sadakat gösterirse, ona
-orada bahşedilen herşeyin bir İlâhî İkrâm olmasından dolayı ebedî bir
“kolaylıklar ortamı” olan- “İlâhî Hasbahçe” Cennet’e gidebilmesi için yapması gereken
herşeyi kolaylaştıracağız!
وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰى
92 el-Leyl 8 Ve ammâ kim cimrilik yaparsa ve kendi-kendine yeterli olursa,
Ve
ammâ kim cimrilik yaparsa ve küstah bir kibirlilik
içinde kendi-kendine yeterli olursa,
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰى
92 el-Leyl 9 ve yalanlarsa o husnâyı;
ve
ısrarla yalanlarsa o husnâyı/mutluluk verdiği için
herkes tarafından arzulanıp beğenilen o güzellik dolu iyiliği;
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰى
92 el-Leyl 10 artık kolaylaştıracağız ona, o zorluk için!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.