VAHYİN 2. YILI
25 Rebiu'l-Âhir 1436 tarihli sohbette
ele alınan mubârek âyet-i kerîmeler
ele alınan mubârek âyet-i kerîmeler
اَرَاَيْتَ الَّذٖى يُكَذِّبُ بِالدّٖينِ
107 EL-MÂ’ÛN 1 GÖRDÜN MÜ ONU Kİ, ISRARLA
YALANLADI ed-DÎN’İ?
Gördün
mü onu ki, ısrarla
yalanladı ed-Dîn’i/Âlemlerin Rabbi ALLAH’ın yegâne Hakk Dîn olarak uygun görüp onayladığı ve
Âlemlerin Rabbi ALLAH’a şekksiz şübhesiz, kayıtsız şartsız teslîmîyet anlamına
gelen İslâm’ı?
فَذٰلِكَ الَّذٖى يَدُعُّ الْيَتٖيمَ
107 el-Mâ’ûn 2 Artık ta kendisidir, o ki, itip kovarak uzaklaştırır o yetîmi,
Artık ta
kendisidir, o ki, itip kovarak uzaklaştırır o yetîmi/henüz buluğ çağına
erişmeden evvel bakımını ve geçimini sağlamakla mükellef kişi olan babası
öldüğü için kendi irâdesi dışında çâresiz durumda kalmış ya da benzer bir
konumda olan ihtiyâç sâhibini,
وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْكٖينِ
107 el-Mâ’ûn 3 ve/andolsun ki, asla içinden gelmez harekete geçmek, yedirmek için
o miskîni!
ve/andolsun ki, asla içinden gelmez harekete geçmek, doyurmak için
o miskîni/yokluk
ve yoksulluktan dolayı yerinden kıpırdayacak mecâli kalmamış olan ihtiyâç
sâhibini!
فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّٖينَ
107 el-Mâ’ûn 4 Artık veyl salâtta bulunanlara!
Artık veyl
salâtta bulunanlara/vay hâline ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin
ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemi ve Hakk Dîn’in direği olan namazı kılanların,
yazıklar olsun onlara!
اَلَّذٖينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
107 el-Mâ’ûn 5 Onlar ki, onlar salâtlarından
yanılgıdadır!
Onlar
ki, onlar salâtlarından/ALLAH’ın kulu
olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemi ve Hakk
Dîn’in direği olan namazlarından yanılgıdadır/umursamazlığa,
duyarsızlığa ve ilgisizliğe, dikkatsizliğe ve ihmalkârlığa düşmüştür!
اَلَّذٖينَ هُمْ يُرَاؤُنَ
107 el-Mâ’ûn 6 Onlar ki, onlar, mürailik ederler,
Onlar
ki, onlar, mürailik ederler/ne yapıyorsa, yalnızca
öyle görünmek için yapar; samîmî değildirler,
وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ
107 el-Mâ’ûn 7 ve/andolsun ki, mani
olurlar, en küçüğünden en büyüğüne her türlü ihtiyâcı karşılayan her türlü
yardıma!
ve/andolsun
ki, mani olurlar, en küçüğünden en
büyüğüne her türlü ihtiyâcı karşılayan her türlü yardıma/en küçüğünden en
büyüğüne her türlü ihtiyâcı karşılayan her türlü yardımın yapılmasını
engellerler!
Âlemlerin
Rabbi ALLAH’ın yegâne Hakk Dîn olarak uygun görüp onayladığı ve Âlemlerin Rabbi
ALLAH’a şekksiz-şübhesiz, kayıtsız-şartsız teslîmîyet anlamına gelen İslâm’ı
ısrarla yalanlayanı görüyor musun? O henüz buluğ çağına erişmeden evvel
bakımını ve geçimini sağlamakla mükellef kişi olan babası öldüğü için kendi
irâdesi dışında çâresiz durumda kalmış yetimleri ya da benzer bir konumda olan
ihtiyâç sahiplerini itip kovarak uzaklaştırır. Yokluk ve yoksulluktan dolayı
yerinden kıpırdayacak mecâli kalmamış olan ihtiyâç sahiplerini doyurmak için
harekete geçmek ise asla içinden gelmez!
Yazıklar
olsun ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından
belirlenmiş yöntemi ve Hakk Dîn’in direği olan namazı tam bir
umursamazlık/duyarsızlık/ilgisizlik/dikkatsizlik/ihmalkârlık içinde ve yalnızca dindar görünmek için kılanlara, vay
hâline onların! Andolsun ki, onlar en küçüğünden en büyüğüne kadar, her türlü
ihtiyâcı karşılayan her türlü yardımın yapılmasını da engellerler!
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمٖيلًا
70 EL-ME’ÂRİC 5 ARTIK SABRET, GÜZEL BİR
SABIRLA!
Artık sabret/şartlar ne olursa olsun,
Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşunu bozma, güzel bir sabırla/şartlar ne olursa olsun,
Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşunu bozmamakla!
Artık şartlar ne
olursa olsun, Hakk Dîn’e îmânın gereği olan güzel bir tavır ve duruş
sergileyerek, bu tavrını, ve duruşunu bozma!
اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعٖيدًا
70 el-Me’âric 6 Şu kesin bir gerçek ki onlar, görüyorlar onu
alabildiğine uzak!
Şu kesin bir gerçek
ki onlar, yani, Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek
sûretiyle hem kendinden hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve
Hakîkat’in inkârına yol açanlar o Kıyâmet Günü’nü alabildiğine uzak görüyorlar!
Bir başka deyişle: “Nasıl olsa biz hayattayken başımıza gelmez!” küstah
rahatlığı içinde Hakk ve Hakîkat’i umursamıyorlar!
وَنَرٰیهُ قَرٖيبًا
70 el-Me’âric 7 Ve/Andolsun ki, görüyoruz onu yakın!
Ve andolsun ki, Biz o Kıyâmet Günü’nün onların zannettikleri kadar uzak
olmadığını biliyoruz!
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ
70 el-Me’âric 8 O gün ki, olur o semâ yanık yağ tortusu gibi!
O Kıyâmet Günü’nde gök
yanık yağ tortusu gibi bir görünüm alır!
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ
70 el-Me’âric 9 Ve/Andolsun ki, olur o dağlar boyalı yün topakları gibi!
Ve andolsun ki, o gün
dağlar boyalı yün topakları gibi darmadağın hâle gelir!
وَلَا يَسْپَلُ حَمٖيمٌ حَمٖيمًا
70 el-Me’âric 10 Ve/Andolsun ki, asla suâl etmez sıcak
bir dostu, sıcak
bir dost!
Ve andolsun ki, o gün
insanın kendisine özen gösteren, şefkatli, merhametli bir özen göstermekle
yetinmeyip, onu kötü amaçlılara, kötü niyetlilere karşı öfkelenerek, koruma
gayreti içine giren sıcak dostlarından hiçbiri, aynı şekilde özen gösteren,
şefkatli, merhametli bir özen göstermekle yetinmeyip, onu kötü amaçlılara, kötü
niyetlilere karşı öfkelenerek, koruma gayreti içine giren sıcak bir dost
bildiği kişinin hâlini asla sormaz!
يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ
لَوْ يَفْتَدٖى مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنٖيهِ
70 el-Me’âric 11 Gösterilir onlara! Arzu eder o
mücrim, eğer fidye olarak kabûl edilse kurtulması için azâbdan, o gün vermeyi oğullarını!
Gösterilir
onlara! Arzu eder o mücrim/maddî ya da mânevî suçlar
işleyerek, günahkârlığı alışkanlık hâline getirmiş olan kişi, eğer fidye olarak kabûl edilse
kurtulması için azâbdan, o gün vermeyi oğullarını!
وَصَاحِبَتِهٖ وَاَخٖيهِ
70 el-Me’âric 12 Ve/Andolsun ki, yanından hiç ayrılmayan eşini ve kardeşini!
وَفَصٖيلَتِهِ الَّتٖى تُپْوٖيهِ
70 el-Me’âric 13 Ve/Andolsun ki, kendisinden ayrılmış yakınlarını/bağlı olduğu topluluğu ki, o sığınma-barınma
yeri sağlamıştı ona!
وَمَنْ فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا ثُمَّ
يُنْجٖيهِ
70 el-Me’âric 14 Ve/Andolsun ki, kim varsa o arzda, bir araya gelip toplanmış olarak, hep birlikte, sonra kurtarsın onu diye!
O gün maddî ya da
mânevî suçlar işleyerek, günahkârlığı alışkanlık hâline getirmiş olanlara
başlarına gelecek olan azâbın ne olduğu gösterilir! Ve onlar, azâbdan
kurtulmaları için bir fidye kabûl edileceğini bilseler, onları kurtarsın diye kendi
oğullarını, yanlarından hiç ayrılmamış olan eşlerini ve kardeşlerini; ve
kendilerine bir zamanlar güvenli bir sığınma-barınma yeri sağlamış ama şimdi
kendilerinden ayrılmış olan yakınlarını ya da bağlı oldukları topluluğu; ve
andolsun ki, yeryüzünde yaşayan herkesi bir araya getirip fidye
olarak vermeyi isterler!
كَلَّا اِنَّهَا لَظٰى
70 el-Me’âric 15 Hayır, siz öyle zannetmeseniz bile, bu
kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki o, hâlis alevdir,
نَزَّاعَةً لِلشَّوٰى
70 el-Me’âric 16 çekip çıkararak söker alır, kavurarak kafasının derisini;
تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰى
70 el-Me’âric 17 dâvet eder, kim gerisini döndü ve uzaklaştı ise onu,
وَجَمَعَ فَاَوْعٰى
70 el-Me’âric 18 ve/andolsun ki, kim bir araya getirip topladı, artık yığdı ise!
Hayır, siz öyle
zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki o azâb,
hâlis alevdir! O hâlis alev kafanın ve diğer uzuvların derisini kavurur ve
çekip çıkararak söker alır! O azâb, Hakk ve Hakîkat kendisine ulaştığı hâlde
ondan küstah bir tavırda gerisini dönüp uzaklaşanı da dâvet eder, servetini toplumun yararı için kullanmak yerine yalnızca kendi
çıkarını gözeterek toplayıp biriktireni de!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.