16 Şubat 2015 Pazartesi

MİNHAC TV - AÇIK YOL SOHBETİ 003





VAHYİN 2. YILI
25 Rebiu'l-Âhir 1436 tarihli sohbette 
ele alınan mubârek âyet-i kerîmeler 








اَرَاَيْتَ الَّذٖى يُكَذِّبُ بِالدّٖينِ

107 EL-MÂ’ÛN 1 GÖRDÜN MÜ ONU Kİ, ISRARLA YALANLADI ed-DÎN’İ?

Gördün mü onu ki, ısrarla yalanladı ed-Dîn’i/Âlemlerin Rabbi ALLAH’ın yegâne Hakk Dîn olarak uygun görüp onayladığı ve Âlemlerin Rabbi ALLAH’a şekksiz şübhesiz, kayıtsız şartsız teslîmîyet anlamına gelen İslâm’ı?


فَذٰلِكَ الَّذٖى يَدُعُّ الْيَتٖيمَ

107 el-Mâ’ûn 2 Artık ta kendisidir, o ki, itip kovarak uzaklaştırır o yetîmi,

Artık ta kendisidir, o ki, itip kovarak uzaklaştırır o yetîmi/henüz buluğ çağına erişmeden evvel bakımını ve geçimini sağlamakla mükellef kişi olan babası öldüğü için kendi irâdesi dışında çâresiz durumda kalmış ya da benzer bir konumda olan ihtiyâç sâhibini,


وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْكٖينِ

107 el-Mâ’ûn 3  ve/andolsun ki, asla içinden gelmez harekete geçmek, yedirmek için o miskîni!

 ve/andolsun ki, asla içinden gelmez harekete geçmek, doyurmak için o miskîni/yokluk ve yoksulluktan dolayı yerinden kıpırdayacak mecâli kalmamış olan ihtiyâç sâhibini!

فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّٖينَ

107 el-Mâ’ûn 4 Artık veyl salâtta bulunanlara!

Artık veyl salâtta bulunanlara/vay hâline ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemi ve Hakk Dîn’in direği olan namazı kılanların, yazıklar olsun onlara!

اَلَّذٖينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ

107 el-Mâ’ûn 5 Onlar ki, onlar salâtlarından yanılgıdadır!

Onlar ki, onlar salâtlarından/ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemi ve Hakk Dîn’in direği olan namazlarından yanılgıdadır/umursamazlığa, duyarsızlığa ve ilgisizliğe, dikkatsizliğe ve ihmalkârlığa düşmüştür!

اَلَّذٖينَ هُمْ يُرَاؤُنَ

107 el-Mâ’ûn 6 Onlar ki, onlar, mürailik ederler,

Onlar ki, onlar, mürailik ederler/ne yapıyorsa, yalnızca öyle görünmek için yapar; samîmî değildirler,

وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ

107 el-Mâ’ûn 7 ve/andolsun ki, mani olurlar, en küçüğünden en büyüğüne her türlü ihtiyâcı karşılayan her türlü yardıma!

ve/andolsun ki, mani olurlar, en küçüğünden en büyüğüne her türlü ihtiyâcı karşılayan her türlü yardıma/en küçüğünden en büyüğüne her türlü ihtiyâcı karşılayan her türlü yardımın yapılmasını engellerler!

Âlemlerin Rabbi ALLAH’ın yegâne Hakk Dîn olarak uygun görüp onayladığı ve Âlemlerin Rabbi ALLAH’a şekksiz-şübhesiz, kayıtsız-şartsız teslîmîyet anlamına gelen İslâm’ı ısrarla yalanlayanı görüyor musun? O henüz buluğ çağına erişmeden evvel bakımını ve geçimini sağlamakla mükellef kişi olan babası öldüğü için kendi irâdesi dışında çâresiz durumda kalmış yetimleri ya da benzer bir konumda olan ihtiyâç sahiplerini itip kovarak uzaklaştırır. Yokluk ve yoksulluktan dolayı yerinden kıpırdayacak mecâli kalmamış olan ihtiyâç sahiplerini doyurmak için harekete geçmek ise asla içinden gelmez!
Yazıklar olsun ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemi ve Hakk Dîn’in direği olan namazı tam bir umursamazlık/duyarsızlık/ilgisizlik/dikkatsizlik/ihmalkârlık içinde ve  yalnızca dindar görünmek için kılanlara, vay hâline onların! Andolsun ki, onlar en küçüğünden en büyüğüne kadar, her türlü ihtiyâcı karşılayan her türlü yardımın yapılmasını da engellerler!


فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمٖيلًا

70 EL-ME’ÂRİC 5 ARTIK SABRET, GÜZEL BİR SABIRLA!

Artık sabret/şartlar ne olursa olsun, Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşunu bozma, güzel bir sabırla/şartlar ne olursa olsun, Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşunu bozmamakla!

Artık şartlar ne olursa olsun, Hakk Dîn’e îmânın gereği olan güzel bir tavır ve duruş sergileyerek, bu tavrını, ve duruşunu bozma!


اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعٖيدًا

70 el-Me’âric 6 Şu kesin bir gerçek ki onlar, görüyorlar onu alabildiğine uzak!

Şu kesin bir gerçek ki onlar, yani, Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendinden hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar o Kıyâmet Günü’nü alabildiğine uzak görüyorlar! Bir başka deyişle: “Nasıl olsa biz hayattayken başımıza gelmez!” küstah rahatlığı içinde Hakk ve Hakîkat’i umursamıyorlar!

وَنَرٰیهُ قَرٖيبًا

70 el-Me’âric 7 Ve/Andolsun ki, görüyoruz onu yakın!

Ve andolsun ki, Biz o Kıyâmet Günü’nün onların zannettikleri kadar uzak olmadığını biliyoruz!

يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ

70 el-Me’âric 8 O gün ki, olur o semâ yanık yağ tortusu gibi!

O Kıyâmet Günü’nde gök yanık yağ tortusu gibi bir görünüm alır!

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ

70 el-Me’âric 9 Ve/Andolsun ki, olur o dağlar boyalı yün topakları gibi!

Ve andolsun ki, o gün dağlar boyalı yün topakları gibi darmadağın hâle gelir!

وَلَا يَسْپَلُ حَمٖيمٌ حَمٖيمًا

70 el-Me’âric 10 Ve/Andolsun ki, asla suâl etmez sıcak bir dostu, sıcak bir dost!

Ve andolsun ki, o gün insanın kendisine özen gösteren, şefkatli, merhametli bir özen göstermekle yetinmeyip, onu kötü amaçlılara, kötü niyetlilere karşı öfkelenerek, koruma gayreti içine giren sıcak dostlarından hiçbiri, aynı şekilde özen gösteren, şefkatli, merhametli bir özen göstermekle yetinmeyip, onu kötü amaçlılara, kötü niyetlilere karşı öfkelenerek, koruma gayreti içine giren sıcak bir dost bildiği kişinin hâlini asla sormaz!

يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدٖى مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنٖيهِ

70 el-Me’âric 11 Gösterilir onlara! Arzu eder o mücrim, eğer fidye olarak kabûl edilse kurtulması için azâbdan, o gün vermeyi oğullarını!

Gösterilir onlara! Arzu eder o mücrim/maddî ya da mânevî suçlar işleyerek, günahkârlığı alışkanlık hâline getirmiş olan kişi, eğer fidye olarak kabûl edilse kurtulması için azâbdan, o gün vermeyi oğullarını!

وَصَاحِبَتِهٖ وَاَخٖيهِ

70 el-Me’âric 12 Ve/Andolsun ki, yanından hiç ayrılmayan eşini ve kardeşini!

وَفَصٖيلَتِهِ الَّتٖى تُپْوٖيهِ

70 el-Me’âric 13 Ve/Andolsun ki, kendisinden ayrılmış yakınlarını/bağlı olduğu topluluğu ki, o  sığınma-barınma yeri sağlamıştı ona!

وَمَنْ فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا ثُمَّ يُنْجٖيهِ

70 el-Me’âric 14 Ve/Andolsun ki, kim varsa o arzda, bir araya gelip toplanmış olarak, hep birlikte, sonra kurtarsın onu diye!

O gün maddî ya da mânevî suçlar işleyerek, günahkârlığı alışkanlık hâline getirmiş olanlara başlarına gelecek olan azâbın ne olduğu gösterilir! Ve onlar, azâbdan kurtulmaları için bir fidye kabûl edileceğini bilseler, onları kurtarsın diye kendi oğullarını, yanlarından hiç ayrılmamış olan eşlerini ve kardeşlerini; ve kendilerine bir zamanlar güvenli bir sığınma-barınma yeri sağlamış ama şimdi kendilerinden ayrılmış olan yakınlarını ya da bağlı oldukları topluluğu; ve andolsun ki, yeryüzünde yaşayan herkesi bir araya getirip fidye olarak vermeyi isterler!

كَلَّا اِنَّهَا لَظٰى

70 el-Me’âric 15 Hayır, siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki o, hâlis alevdir,

نَزَّاعَةً لِلشَّوٰى

70 el-Me’âric 16 çekip çıkararak söker alır, kavurarak kafasının derisini;

تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰى

70 el-Me’âric 17 dâvet eder, kim gerisini döndü ve uzaklaştı ise onu,

وَجَمَعَ فَاَوْعٰى

70 el-Me’âric 18 ve/andolsun ki,  kim bir araya getirip topladı, artık yığdı ise!

Hayır, siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki o azâb, hâlis alevdir! O hâlis alev kafanın ve diğer uzuvların derisini kavurur ve çekip çıkararak söker alır! O azâb, Hakk ve Hakîkat kendisine ulaştığı hâlde ondan küstah bir tavırda gerisini dönüp uzaklaşanı da dâvet eder, servetini toplumun yararı için kullanmak yerine yalnızca kendi çıkarını gözeterek toplayıp biriktireni de!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İzleyiciler