فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ
الشَّافِعٖينَ
74 el-Muddessir 48 Artık fayda vermez onlara şefaati o şefaatçilerin!
Artık
fayda vermez onlara şefaati/bir kişiye yardımcı olmak, onu başına geleceklerden kayırmak için,
o kişinin yerine ricâda bulunan biri olarak bir başkasına katılma gayreti o şefaatçilerin/bir kişiye yardımcı olmak, onu başına geleceklerden kayırmak için,
o kişinin yerine ricâda bulunan biri olarak bir başkasına katılma gayreti
ortaya koymaya çalışanların!
Maddî ya da mânevî
suçlar işleyerek, günahkârlığı alışkanlık hâline getirmiş olanlara dünya
hayatlarında o Hesap Günü geldiğinde şefaatte bulunacaklarını, yâni onları
başlarına gelecek felâketlerden kayırmak için, ricâda bulunacaklarını ve bu
ricâlarının da kabûl edileceğini söyleyip durmuş olanların artık hiçbir faydası
olmaz onlara!
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ
مُعْرِضٖينَ
74 el-Muddessir 49 Artık ne oluyor onlara ki, o tezkirattan yanlarını
göstererek yüz çeviriyorlar?
Artık ne oluyor onlara ki, o tezkirattan/zihinde
her an diri tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatandan yanlarını göstererek yüz çeviriyorlar?
Artık onlara ne
oluyor ki, o zihinde her an diri tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatan
vahiyden onu
hiç umursamadan yüz çeviriyorlar?
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌ
74 el-Muddessir 50 Onlar sanki olmuş ürkmüş eşekler,
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍ
74 el-Muddessir 51 kaçan bir aslandan!
kaçan gücüyle üstün gelen bir aslandan!
Onlar böyle
davranmakla gücüyle üstün geleceğini bildikleri bir aslandan kaçan ürkmüş
eşeklerin tavrını sergiliyorlar!
بَلْ يُرٖيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ
يُؤْتٰى صُحُفًا مُنَشَّرَةً
74 el-Muddessir 52 Ne var ki, irâde etti bütün erkekler onlardan verilmesini kendilerine, bir suhûfun
yayılmış!
Ne
var ki, irâde etti/bu
arzularının gerçekleşmesi için gereken her türlü çabayı sarfedip, her türlü
hükmü verdi bütün erkekler onlardan/bu bağlamda, mecâzen: onların hepsi verilmesini kendilerine, bir suhûfun/yazılı belgelerin yayılmış!
Ne var ki, onların
hepsi de kendilerine, kendileri için yayılarak açılmış, yâni, özel olarak
hazırlanmış yazılı belgelerin verilmesini ısrarla istedi ve bu arzularının
gerçekleşmesi için gereken her türlü çabayı sarfedip, her türlü hükmü verdi!
كَلَّا بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَ
74 el-Muddessir 53 Hayır!
Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle
böyledir! Hayır, tam tersi! Asla
korkmazlar âhiretten!
Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Hayır, tam tersi! Asla korkmazlar âhiretten/beşerî ölümden
sonraki ebedî hayattan!
Hayır!
Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Hayır, tam tersi! Maddî ya da mânevî suçlar işleyerek, günahkârlığı alışkanlık
hâline getirmiş olanlar beşerî ölümden sonraki ebedî
hayattan asla korkmazlar!
كَلَّا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌ
74 el-Muddessir 54 Hayır!
Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle
böyledir! Şu kesin bir gerçek ki o, bir tezkiredir!
Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki o/bu bağlamda: mubârek Kur’ân, bir tezkiredir/zihinde her an diri tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatan bir
vâsıtadır!
Hayır! Siz öyle
zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Şu kesin bir gerçek ki mubârek
Kur’ân, zihinde her an diri tutularak hatırlanması gerekeni hatırlatan bir
vâsıtadır!
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ
74 el-Muddessir 55 Artık kim isterse zikretsin onu!
Artık
kim isterse zikretsin onu/zihninde
her an diri tutarak hatırlayacak şekilde ders alsın ondan!
Artık kim isterse, mubârek
Kur’ân’ın bildirdiklerinden onları zihninde her an diri tutarak hatırlayacak
şekilde ders alsın!
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّا اَنْ يَشَاءَ
اللّٰهُ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
74 el-Muddessir 56 Ve/Andolsun ki, zikretmezler,
illâ/ancak eğer isterse ALLAH! O’dur, ehil olan
takvâya ve/andolsun ki, ehil olan mağfirete!
Ve/Andolsun ki, zikretmezler/zihinlerinde her an diri tutarak
hatırlayacak şekilde ders alamazlar, illâ/ancak eğer isterse ALLAH, hâriç! O’dur, ehil/bu bağlamda: lâyık olan
takvâya/kendisine
karşı sorumluluk bilinci taşınarak bu sorumluluk bilincini taşımanın
gereklerini büyük bir titizlikle yerine getirmeye azmedilmesine
ve/andolsun ki, ehil/bu bağlamda: yetkili olan mağfirete/kulunu rahmetiyle sarmalayıp azâba uğramaktan korumaya!
Ve andolsun ki, ALLAH
istemedikçe, yâni İlâhî Hikmetten kaynaklanan İlâhî Sebeb-Sonuç İlişkisi olan
Sünnetullâh’ın değişmez kuralı gereği zihinlerinde her an diri tutarak
hatırlayacak şekilde ders alamazlar mubârek Kur’ân’dan! Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşınarak bu sorumluluk bilincini
taşımanın gereklerini büyük bir titizlikle yerine getirmeye azmedilmesine lâyık olan da, kulunu rahmetiyle
sarmalayıp azâba uğramaktan koruma yetkisine
sahip olan da ancak O’dur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.