8 Haziran 2010 Salı

"KUR'ÂN TÜRKÇESİ" BÂBINDA...

Bismillâhirrahmânirrahîm

Âlemlerin Rabbi Allah'ın, azze ve celle, dîni İslâm'la şereflenen bütün insanların, dolayısıyla da toplumların hayatlarının merkezinde mubârek Kur'ân vardır. Bütün Mü'min ve Mü'mine Müslümanlar Âlemlerin Rabbi Allah'ın, celle şânuhu, bildirdiği bütün ölçü, değer, emir, yasak ve kuralları en doğru şekilde anlayıp sonra zihinlerine nakşetmek ve hayatlarına geçirmek önce niyeti, sonra da cihâdı içinde mubârek Kur'ân'ı okurlar. Muntazaman ve azâmî titizlikle sürdürülen bu çabanın tabiî neticesinde Mü'min ve Mü'mine Müslümanların gündelik hayatlarında konuştukları lisan mubârek Kur'ân'ın kelimeleriyle kucaklaşmaya, bezenmeye ve zenginleşmeye başlar. Buna lisâniyyâtçılar "Lisânlararası Etkileşim" de derler.

Mubârek Kur'ân'ın lisânı olan Arabca da kelimeleri, kavramları, terimleri hatta deyimleriyle Türkçemize girmiş, yerleşmiş, Türkçemize renk ve zenginlik kazandırmış ama hepsinden önemlisi "İslâmî Şahsiyyet" katmıştır!

"Dil Devrimi"(!) adı verilen "lisânı kavmîleştirme operasyonu"nun kanaat-i âcizâneme göre verdiği en büyük ama en az dikkati çeken ve üzerinde en az durulan tahribâtı, insanımızla mubârek Kur'ân arasında kurulmuş olan lisânî bağı kopartmış olmasıdır. Belki de bu "operasyon"nun gizli ve de aslî "misyon"u da budur!

Akıllara durgunluk verici derecede bir Arab ve Arabca düşmanlığıyla artık Türkçeleşmiş olan bütün Arabca kelimeler dahi bir bir ayıklanıp atılmaya başlanmıştır lisânımızdan.

"Kelime" kelimesi atılmış, yerine o zavallı tınılı "sözcük" konmuştur; "Hayat" kelimesi atılmış, yerine o son derece çirkin ve yakışıksız "yaşam" kelimesi geçirilmiştir... ve ilâ âhir.

Hâlbuki, "kelime", "hayat", "insan", "beşer", "lisan"... ve ilâ âhir mubârek Kur'ân'a geçen kelimelerdir. Adına "Dil Devrimi"(!) denen "lisânı fakirleştirme ve sığlaştırma operasyonu"nun hışmına uğramadan evvel sıradan bir Türk, hiç Arabca bilmese de gündelik hayatında kullandığı bu Arabca menşeli kelimeler sâyesinde Kur'ân'ın aslî lisânıyla kolayca bir ünsiyet/yakınlık kurabiliyordu: mubârek Kur'ân'ı Arabca okunduğu zaman dinlerken bile birçok kelime ona tanıdık geliyor ve işittikleriyle dolaylı da olsa bir mânâ bağı, en azından çağrışımı kurabiliyordu! İşte bu önemli bağ ve yakınlık bugün artık tamamen kaybolmuş durumdadır ne yazık ki! Bu bağ ve yakınlığın bir zamanlar ne kadar canlı olduğunu görebilmek için merhûm üstâd Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır hocaefendimizin -mekânı Cennet olsun!- yapmış olduğu meâl ve tefsîrin sâdeleştirilmemiş hâline bir göz atmak yeter! Şu kesin bir gerçek ki, günümüzdeki Türk Müslümanların ancak sâdeleştirildiği zaman anlayabildikleri bu eseri yayımlandığı tarihte herkes anlayabiliyordu; zira, hiç kimse, hele merhûm Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır hocaefendimiz gibi mühim bir âlim mubârek Kur'anın meâl ve tefsîrini halkın anlayamayacağı bir lisânda yapmaz; zira böyle bir çalışmayı yapmanın maksadı Arabca bilmeyen Müslümanların mubârek Kur'ân'ı anlayabilmelerini sağlamaktır!

Evet, mubârek Kur'ân'ın kelime, kavram ve terimleri bir zamanlar Türkçemizde yaşıyordu; herkes onları biliyor, anlıyor ve hiç yadırgamıyordu! Nitekim merhûm üstâd Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır hocaefendimiz: "Besmele Türkçedir terceme edilmesi gerekmez!" buyurmakla bu çok önemli hususa çok vecîz bir ifâdeyle dikkat çekmiştir!


MEDRESEM'de arz edeceğim Kur'ân meâlinde bu konuda büyük hassâsiyet göstereceğim!

Sözgelimi: mubârek Kur'ân'da yer alan "nehir" kelimesi Türkçemizde yaşamaya devam ettiği hâlde, onun yerine "ırmak" kelimesini kullanmayacağım! Yine mubârek Kur'ân'da yer alan "misal" kelimesi Türkçemizde yaşamaya devam ettiği hâlde, onun yerine "örnek" kelimesini kullanmayacağım! "Beşer" ve "insan" ayırımına dikkat edeceğim, yani, mubârek Kur'ân'da "beşer" kelimesinin geçtiği her yerde Türkçemizde hâlâ yaşamaya devam eden "beşer" kelimesini kullanacağım - ki gördüğüm kadarıyla bazı meâllerde bu çok önemli ayrım hiç dikkate alınmamış, "beşer" kelimesi/kavramı da "insan" diye aktarılmış!

Aynı şey bazı deyimler için de geçerli! Sözgelimi fî sebîlillâh ifâdesi Türkçemizde deyim olarak yaşamaya devam etmektedir. O hâlde bu ifâdeyi, "Açılmış Meâl" bölümünde "açmak" kaydıyla, meâlde aynen kullanarak koruyacağım! Aynı şey besmele için de geçerli elbette!

Şimdilik "KUR'ÂN TÜRKÇESİ"ni korumak ve yeniden hayata geçirmekden mûrâdımın ne olduğunu, en azından ana hatlarıyla açıklayabildim zannediyorum.

İnşaallah sizlere arz edeceğim meâlde bu yaklaşımımın somut misallerini gördükçe zihninizde bu konuda uyanmış olabilecek bâzı suâller kendiliğinden cevaplanmış olacaktır diye düşünüyorum.

Gayret bizden, takdîr ve tevfîk Âlemlerin Rabbi Allah'tan, celle celâluhu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İzleyiciler